Tayfun Cinemre’yi yitirmemiz ve onun adına hazırladığımız özel sayı üzerinden bir yaz ve eylül ayı geçti. Her eylülde olduğu gibi geçtiğimiz ay da 12 Eylül gündem oldu, tabii herkes kendi meşrebince konuştu, yazdı çizdi ama aklı başında insanların ortak fikriydi 12 Eylül 1980’in bu ülkenin siyasi, sosyal, ekonomik ve kültürel yaşamının üzerinden silindir gibi geçtiği. Tabii 12 Eylül’den sonra hiçbir şey eskisi gibi olmadı ama benim bugün bahsetmek istediğim şey “örgüt” kavramının insan zihninde nasıl bir anlam erozyonuna uğratıldığı.
12 Eylül’den sonraki dönemde önce “yasadışı örgüt üyesi olmak” suç oldu, sonra direkt “örgüt üyesi” olmak. Üstelik “örgütlülük” itibarsızlaştırıldı, koyunlar kendi bacaklarından asıldı, toplum ayrıştırıldı, evlerde televizyon başına çekilindi. Ülke hızla sendikasızlaştırıldı, siyasetin içi boşaltıldı ve '80 öncesi dönemin örgütlü toplumu parçalarına ve bireylerine bölündü. Artık hepimiz “özgür bireyler” olduk, kendi “karar”larımızı veren, “kendi ayaklarımız üzerinde” duran, “önce insan” olan bireyler. Emek değersizleşti, ülke magazinleşti ve örgütsüz halkın üzerine bugünkü karabasan çöktü.
Ancak hayat boşluk tanımadı. 12 Eylül’ün sonucu tabii ki büyük bir örgütsüzlük oldu ama bu boşluğu dini cemaatler, tarikatlar vs. doldurdu. 16 yıldır ülkeyi yöneten AKP’nin on milyonun üzerinde resmi üyesi var, aslında büyük bir örgütlülükten bahsediyoruz. Diğer taraftan eğitimli, kentli, emekçi, aydın insanların çoğunluğu için örgütlü olmak, bir örgüt içerisinde faaliyet göstermek maalesef ki hala itibar görmüyor, hatta alaya alınıyor. Belli bir disiplin içinde ama yaratıcı, sorumluluk alarak ama aynı zamanda sorgulayıcı olarak örgüte ve bu perspektiften hayata katkı koymak tukaka ilan ediliyor. 12 Eylül zihinlerde hala sürüyor.
ODTÜMİST bizim örgütümüz, İstanbul’daki bütün ODTÜ'lülerin örgütü. ODTÜMİST iyi ki var! Okumak üzere olduğunuz Baraka da onun “yayın organı”. Baraka da iyi ki var!
Bu sayıda da Baraka zengin bir içerikle karşınızda. Hepimizin yakından takip ettiği kavaklık direnişi ve KYK yurdu yapılması hakkında değerlendirme önemli. Katledilişinin 50. yılında Taylan Özgür’ü anlatmış bize Tuncay Çelen. Yener Aydın, Erdal Erzincan’ı ve gezici bağlama atölyesini yazmış. Murat Sungur Bursa ise her zaman gündemde olan bir konuyu, nükleeri tartışmış tarihsel bir perspektifle. Kariyerinde birçok ilke imza atan ODTÜ'lü bilim insanı Ümit Özkan'la ve yeni romanı üzerine Müjde Alganer'le yapılmış röportajlar, Başak Coşkun’un “Neoliberal İktidar ve Özne” üzerine yazısı, Cem Savran’ın Che’nin öldürüldüğü köyü anlattığı gezi yazısı, maraton ve mentorlük haberleri… Hepsi bize dair, hepsi örgütümüzün içinden.
İyi okumalar.