Taylan Özgür de emperyalist güçlerin “öldürülecekler” listesine rastgele seçilmiş bir devrimci değildi. Tıpkı Deniz gibi, Yusuf gibi, Mahir, Hüseyin, Ulaş gibi… Kaypakkaya, Cevahir gibi asılarak, vurularak, işkence yapılarak öldürülen yüzlerce, binlerce devrimci kardeşimiz gibi… Varlıklarıyla, eylemleriyle, halklarıyla kucaklaşarak emperyalizme karşı örgütlenmeleriyle emperyalistleri ve işbirlikçilerini tedirgin ettiği bilinerek ölüm emri verilmiş devrimcilerden, infazı gerçekleştirilen ilk devrimci idi. |
23 Eylül 2019, Taylan Özgür’ün alçakça katledilişinin 50. yılı…
Devrimci, yiğit kardeşimiz Taylan, 23 Eylül 1969 tarihinde İstanbul’da, güpegündüz herkesin ortasında, Beyazıt Meydanı’nda, ‘tetikçi’ Lisan Çakıcı tarafından kahpece öldürüldü.
Böyle kalır sanma devran
Yola devam eder kervan,
Öldü Sinan, doğdu Taylan,
Omuzladı silahını…
68 devrimci gençliğinin simgelerinden sevgili Taylan Özgür’ün sokak ortasında kontrgerillanın-Ergenekon’un, adı ne zıkkımsa, kökü ABD’den; CIA’dan beslenen, dalları NATO’ya üye ülkelere sarkan devlet içinde örgütlenen, yarı resmi, ama tümüyle yasa dışı cinayet örgütü tarafından katledilmesinden bu yana 50 yıl geçti.
Taylan Özgür; CIA’nın, 1952’den itibaren NATO’ya bağlı tüm Avrupa ülkelerinde “gladyo”, “kontrgerilla”, “özel harp dairesi” adı altında kurduğu ve komünistleri, yurtseverleri yok etmeyi amaçlayan örgütlerin direktifiyle, tetikçiler tarafından, bilinçli ve planlı bir şekilde öldürülmüştür.
Çünkü Taylan, varlığı ve mücadelesi ile emperyalizme ve işbirlikçilerine karşı yürütülen mücadelenin her anında ve en önünde olan yiğit bir devrimciydi. ODTÜ Sosyalist Fikir Kulübü üyesiydi. Kulübün tüm etkinliklerine katılır, her eylemde en önde olurdu.
ODTÜ Öğrenci Birliği ve Sosyalist Fikir Kulübü’nün ortaklaşa düzenlediği “köylülerle ve işçilerle ilişki kurma ve sorunlarını yerinde tespit etmeyi” amaçlayan yaz çalışmalarında Taylan, gerek kitlelerle kurduğu ilişki ve gerekse aldığı olumlu sonuçlarla, çalışmalara katılanların önde gelenlerindendi.
1967 yazında, tek başına görevlendirildiği Amasya Taşova’da 34 köyü dolaşarak verdiği raporla, bir rekor kırmıştı.
Soldan ikinci: Taylan Özgür - Sağdan ikinci: Tuncay Çelen |
Taylan, aynı zamanda, 6 Ocak 1969'da Amerikan CIA AJANI İŞKENCECİ Komer’in makam arabasını ODTÜ’de yakan arkadaşlarımızdandı. Komer, Türkiye’ye gelmeden önce Vietnam’da her türlü işkence, şiddet ve baskı ile Vietnam halkının sindirilmesi hareketini yöneten kişiydi.
Taylan, bu özellikleri nedeniyle 1969 yılı ODTÜ Öğrenci Birliği seçimlerine “Toplumcu Grup” adıyla katılan sosyalistlerin adaylarındandı. “Toplumcu Grup”un başkan adayı ise Taylan öldürüldükten sonra doğan çocuğuna onun adını veren Sinan Cemgil’di.
Doğan çocuğuna, çok sevdiği Taylan’ın ismini koyan Sinan Cemgil, 30 Mart 1972’de Nurhak’ta yargısız infazla katledildi.
“Öldüğümde beni Taylan Özgür’ün mezarının yanına gömün” diyen Deniz Gezmiş, 6 Mayıs 1972’de hukuk dışı, öç almaya yönelik siyasi bir kararla idam edildi.
Emperyalistler ve işbirlikçiler, arkadaşlarımızın ölülerinden bile korktular. Deniz’in, istemine rağmen, Taylan Özgür’ün yanına gömülmesine izin verilmedi. Üç fidanın; Deniz, Yusuf ve Hüseyin’in mezarlarının aralarına bile başka mezarlar konuldu. Uzun süre mezarlarının ziyaret edilmesi yasaklandı.
Ama halkın sevgisi yasakları deldi geçti. Mezarları her gün ellerinde çiçekler; genç, ihtiyar, kadın çocuk yüzlerce kişi tarafından ziyaret ediliyor. Yıl 360 gün, yaz-kış, bir gün bile mezarlarında güller, karanfiller eksik olmuyor.
Onlar, işçilerin, köylülerin, gençlerin, emekçilerin bilinçlerinde ve yüreklerinde birlikte yürümeye devam ediyorlar.
Sinan’ın oğlu Taylan da bugün 50 yaşında. Bugün Taylan’ın her yaştan binlerce adaşı var. Deniz gibi, İnan gibi, Ulaş, Mahir gibi on binlerce çocuğa verildi ismi.
Ne yazık ki, dün Taylan Özgürleri, Sinan Cemgilleri katledenler; Deniz Gezmişleri asanlar; bugün onların kardeşlerini Abdullah Cömertleri, Ali İsmail Korkmazları, Mehmet Ayvalıtaşları, Ethem Sarısülükleri, Medeni Yıldırımları daha nicelerini aynı kirli yöntemlerle aramızdan ayırıyorlar. Düşünen, sorgulayan insanları cezaevlerinde çürütüyorlar.
Lisan Çakıcı’nın üzerinde Komer'in arabasını yakmaktan sanık olanların listesinin çıkması bir tesadüf değildi. Bu listede isimleri bulunanlardan Hüseyin İnan ve Yusuf Aslan asılarak, Sinan Cemgil Nurhak’ta, Ulaş Bardakçı İstanbul’da vurularak katledildiler.
Taylan Özgür de emperyalist güçlerin, “öldürülecekler” listesine rastgele seçilmiş bir devrimci değildi. Tıpkı Deniz gibi, Yusuf gibi, Mahir, Hüseyin, Ulaş gibi… Kaypakkaya, Cevahir gibi asılarak, vurularak, işkence yapılarak öldürülen yüzlerce, binlerce devrimci kardeşimiz gibi… Varlıklarıyla, eylemleriyle, halklarıyla kucaklaşarak emperyalizme karşı örgütlenmeleriyle emperyalistleri ve işbirlikçilerini tedirgin ettiği bilinerek ölüm emri verilmiş devrimcilerden, infazı gerçekleştirilen ilk devrimci idi.
Taylan Özgür'ün katli bu nedenle siyasi tarihimizin önemli kilometre taşlarından biriydi. “Faili belli” bir cinayetin “faillerinin” günümüze kadar, devlet güçleri tarafından korunup kollanması, adı ve varlığı herkes tarafından bilinen, fakat üstüne gidilmeyen, gidilemeyen CIA yönetimindeki, “terör ve cinayet örgütü”nün dinci-faşist güçlerin tetikçi olarak kullanıldığı kanlı eylemleri o günden beri hız kesmeden sürdü. Özellikle 12 Eylül öncesi darbeye zemin hazırlamak için düzenlenecek provokasyonlar için, Milliyetçi Cephe iktidarları döneminde, uluslararası “kontrgerilla” örgütlenmesinin Türkiye ayağı “Ergenekon” güçlendirildi. Binlerce kişinin katledildiği yüzlerce katliam düzenlendi. 15 Şubat 75 Malatya olaylarında, 1 Mayıs 77 provokasyonlarında, 16 Mart 1978 İstanbul Üniversitesi’ne atılan bombalarda, 23 Aralık 1978 Maraş Katliamı’nda, 28 Mayıs 1980 Çorum olaylarında çoluk çocuk, genç ihtiyar demeden binlerce kişi vahşice katledildi.
12 Eylül faşist askeri darbesi ordunun emir komuta zinciri içinde tepeden indiğinde, darbeye ortamı hazırlamış bulunan özel faşist birliklere de artık ihtiyaç kalmamıştı. Kullanılmış kâğıt mendil gibi, işlevlerini gördükten sonra buruşturulup atıldılar.
12 Eylül’de ABD’nin “bizim çocuklar” dediği “onların oğlanları” fiilen iktidarda olduğundan faşizm doğrudan devlet adına yasallaştırılarak sürdürüldü. Dinci gericiliğin emperyalist güçlerin desteğiyle nasıl beslenip palazlandırıldığı “FETÖ” adı verilen kanlı bir örgüte dönüştürülebildiği açıkça görüldü. Dünün “Saygıdeğer Fethullah Hocaefendisi” bu gün bu kanlı örgütün elebaşısı ilan edildi. Bir zamanlar “Saygıdeğer Fethullah Hocaefendi” ile birlikte olanlar, onların belirlediği insanlık dışı kuralları uygulamadılar mı? Yurtseverleri türlü türlü kumpaslarla cezaevlerine atmadılar mı? “Vatan haini” ilan etmediler mi? Zindanlarda ölmelerine göz yummadılar mı?
Ne çabuk unutuldu? Birileri kendilerini “bu davaların savcısı” ilan etmedi mi?
Önümüze “kontrgerilla” diye, “Ergenekon” diye cadı kazanında pişirilmeye çalışılan garip bir “bulamaç” sunulmadı mı? Buyurun yerseniz diye; içi kumpaslarla doldurulmuş, ABD’siz, CIA’sız, NATO’suz, 12 Martsız, 12 Eylülsüz, bir garip yumurtasız “omlet” konulmadı mı?
Evet, “fikrini” ABD’den alan, ABD tarafından “finanse” edilen, içine Pentagon’un, CIA’nın sızdığı, “her ilde bulunan silah depoları”ndaki silahları kullanan, “çok dindar, çok memleket sever” mensuplarının “memleket” adına cinayetler işlediği, ülkenin gençlerini, aydınlarını insanlarını kahpece katlettikleri bu malum yarı gizli örgüt, adı ne zıkkımsa, “kontrgerilla”, “Ergenekon” elbette açığa çıkartılmalıdır.
Ancak, ordusu NATO’ya bağlı bir ülkede, kökü NATO’ya, CIA’ya, ABD emperyalizmine uzanan bir yarı resmi, yarı legal “terör örgütü” açığa çıkartılamaz.
Dün önümüze “Ergenekon” diye getirilen yumurtasız omletin “kontrgerilla”, ”Ergenekon” gerçeğiyle ilgisi olmadığı; yüzlerce yurtsever insanın yalan yere, boş yere ölümlerine neden olunduğu, ağır mağduriyetlere uğratıldığı tüm çıplaklığıyla açığa çıktı. Ama “gerçek Ergenekon” hala lanet olası işlevini sürdürmeye devam ediyor. Ve mutlaka açığa çıkartılmalıdır. Bu görev emeğin örgütlü güçlerince er veya geç ama bir gün mutlaka yerine getirilecektir.
NATO’dan çıkılmış, Amerikan üslerine el konulmuş, emperyalizmin işbirlikçileri ile birlikte def edildiği, sermayenin egemenliğine son verilmiş bir ülkede TAYLAN dahil, tüm katliamlar açığa çıkartılacak, “Ergenekon” defteri dürülecek ve ülke ‘ÖZGÜR’leşecektir!
-----
Tuncay Çelen'in bu yazısı İleri Haber sitesinden alınmıştır.