Vatan, 14 Aralık 1977
J. Robert Oppenheimer, atom bombasının Japonya karşısında kullanılmasının hazırlıkları ile ünlü Amerikan fizikçisi, 22 Nisan 1904’de New York’ta doğdu. Varsıl ve Kültürlü bir ailenin çocuğu idi. Küçük yaşlarda ileri zekâ belirtileri fark edildi ve Amerika’nın, Avrupa’nın en iyi okullarında okutuldu. Göttingen Üniversitesinden doktorasını aldı. 1928 yılında Kaliforniya Teknoloji Enstitüsüne giren Oppenheimer büyük bir hırsla atom çekirdeğinin yapısı üzerindeki çalışmalarına başladı. Fizik bilimine gerçekten katkıları oldu.
Bu çalışmaları yaparken J. Robert Oppenheimer bilim adamının bilim adamı olmadan insan olduğunu, yurttaş olduğunu düşünmüyordu. Bilim adına savunulan, bilim adamının toplumsal sorumsuzluğu içinde çalışmalarını sürdürüyordu. Bu çalışmalar atom bombasının hangi yükseklikle en etkili olarak patlayacağının hesaplanmasına kadar gitti. Oppenheimer ve arkadaşları bunu hesaplarken, yani atom bombasının hangi yükseklikte en “verimli” sonuçlar vereceğini bilimsel olarak incelerken bunun en çok sayıda insanın hayatlarını yitirmeleri demek olduğunu düşünmüyorlardı.
Atom bombasının patlatılmasını onaylayan Oppenheimer, ancak her şey olup bittikten ve Hiroşima ve Nagazaki kentlerinde yüzbinler öldükten sonra bunun bilincine vardı. Ama iş işten geçmişti. Hem insanlık için iş işten geçmişti hem de Oppenheimer için. Nitekim Hidrojen bombasının yapımına karşı çıktı diye, 1947-1953 yılları arasında başkanlığını yaptığı ABD Atom Enerjisi Komisyonu bile onu “güvenlik açısından riskli vatandaş” olarak etiketledi ve buruşturulmuş bir kâğıt gibi köşeye fırlattı. Burjuvazinin Oppenheimer’i aforoz etmesi ölümüne kadar sürdü. Hatta onu yeniden onurlandırmak isteyenlerin kendisine vermek istedikleri 60.000 dolarlık Fermmi armağanı 1963 yılında Amerikan Kongresi tarafından yarı yarıya azaltıldı. Burjuvazi, emperyalist emellerle dünyaya yayılmasını kolaylaştırmak için kendine büyük bir güç sağlayan bilim adamına teselli mükafatı bile vermek istemiyordu.
Oppenheimer’in şansızlığı belki de ilk kez büyük bir kitlesel imha aracının yapımına katılması ve atom bombasının altına imzasını atmasıydı. Oysa bugün de yüzlerce, binlerce Oppenheimer’ler hidrojen bombaları, nötron bombaları yapmaktadırlar.
Oppenheimer’in yargılanmasını tarihe bırakıp sorunu biraz daha genel ele alalım.
Bilimsel çalışma aslında kolektif olarak yürütülen bir faaliyet türüdür. Çok sayıda bilim emekçisinin uzun araştırma ve incelemelerinden sonra bir takım hayati keşifler ve gelişmeler ortaya çıkar. Tarihte bilimin gelişmesi konusunda en itibarlı incelemeyi yapmış olan J.D. Bernal* bu konuda böyle diyor: “Araştırma ve incelemeler, genellikle, dikkatli, sabırlı ama sıradan kafaların ürünü oldukları halde, hayati keşifler daha çok büyük bilim adamlarının eseridir. Bu olgu, bilimin kaynağını salt büyük adamların dehasında arayan ve o yüzden bilimi sosyal ve ekonomik etkenlerden büyük ölçüde bağımsız sayan bir bilim kavramına yol açmıştır. Büyük adamların bilimin ilerlemesinde, gerçi büyük payları vardır, ama onların başarıları sosyal çevrelerinden soyutlanarak değerlendirilemez. Keşifler ilham ya da deha gibi esrarengiz kelimelere başvurularak açıklanırsa onları yapan büyük adamlar küçük düşürülmüş, ucuzlatılmış olur. Oysa onların çağlarının adamları oldukları, başkaları gibi aynı biçimlendirici etkilere, aynı sosyal baskılara maruz kaldıkları bir gerçektir ve bu gerçek onların önemini sadece artırır.” Ve ekliyor: “Büyük adamlar herhangi bir kültür alanında kendi kendilerine yeterli değildirler; hele bilimde hiç değildirler. Zira nispeten sıradan ve hayal gücü eksik yüzlerce bilim adamının hazırlık çalışmaları olmaksızın, işe yarar keşif yapılamazdı.”
İster adsız bir bilim emekçisi isterse büyük keşiflere, gelişmelere yön veren ünlü bir kişi olsun, gerçek bilim adamı, “Ben bana sunulan bilimse sorunlara eğilirim, onların çözümü ile ilgilenirim. Bu çalışmaların sonuçlarının nasıl kullanılacağı beni ilgilendirmez” diyebilir mi? Dese bile, bu onu yaratıcılarından olduğu kötü sonuçların sorumluluğundan kurtarır mı?
Bu sorulara doğru yanıt verebilmek için bilim adamının bilimi kimler için geliştirdiğine eğilmek gerek. Yani bilim adamının hangi sınıfların çıkarına hizmet ettiği sorusudur asıl yanıtlanması gereken.
Öte yandan, bilim toplumsal faaliyetlerden yalnızca birisidir ve diğer toplumsal faaliyetlerden bağımsız değildir. Toplumun gelişmesini yönlendiren evrensel yasalar bilimin gelişmesini de belirler. Dolayısıyla, bilim adamına yön veren, onu biçimlendiren son tahlilde içinde yaşadığı toplum olmaktadır.
Bu nedenle bilimin uygulanışındaki sorumluluk hem bilim emekçilerinin hem de toplumun tümünün birlikte omuzlayacakları bir sorumluluk olmalıdır. Bu sorumluluk, bilimin ulusal ekonomi ve uluslararası ilişkilerde en uygun biçimde seferber edilmesinin sağlanmasıdır.
* J.D. Bernal, “Materyalist Bilmler tarihi”, Sosyal Yayınlar.
Karanlığın Katlettiği Bir Bilim İnsanı: Necdet Bulut, Yazar: Neşe Erdilek Bulut, Yazılama Yayınevi, 2018
26 Kasım 1978’de Trabzon’da uğradığı saldırı sırasında yanında olan ve saldırıdan yaralı kurtulan eşi Neşe Erdilek Bulut'la ölümünün 40. yılı anısına gerçekleştirilen söyleşi. |
|