Bu dönem ODTÜ İstanbul Mezunlar Derneği Edebiyat Kulübünde ‘Prag Mezarlığı’ kitabının sunumu yapıldı. Bu yazıda yapılan sunumun kısa bir özetini yapmaya çalıştım.
Adet olduğu üzere yazar hakkında çok kısa bir bilgi vereyim:
Umberto Eco, 5 Ocak 1932’de Alessandria (Piemont-İtalya) doğumlu, kuzey İtalyalı bir yazar; bilim insanı, edebiyatçı, eleştirmen ve düşünürdür. Aynı zamanda Orta Çağ estetiği ve göstergebilim dallarının ustalarından olan Umberto Eco, 1971'de Bologna Üniversitesi'nde profesör olarak çalışmaya başlamıştır. 19 Şubat 2016’da Milano’da (İtalya) ölmüştür. Eco’nun birçok kitabı Türkçeye çevrilmiş olup, Eco Türkiye’de iyi bilinen bir yazardır. Yayınlanan kitaplarından bazıları; Gülün Adı (1980), Baudolino (2003), Kraliçe Loana’nın Gizemli Alevi (2005), Prag Mezarlığı’dır (2011). Dünyada Gülün Adı ve Foucault Sarkacı (1988) gibi romanlarıyla tanınmıştır. |
Kitaptaki olaylar İtalya birliği, 19. Yüzyılda ve komün günlerinde Paris ve Fransız Yüzbaşı Dreyfus gibi konular üzerine yapılandırılmıştır. Kitapta Cizvitler, Masonlar, Katolikler, şeytana tapanlar, Yahudiler ve Yahudi düşmanları gibi birçok topluluktan söz ediliyor. Yalnızca bu kadarla kalınmıyor; her türlü okült (gizemli bilimler) ayinleri, Mason ayinleri, şeytana tapınma ayinleri; İtalyan, Fransız, Alman ve Rus gizli servisleri; histeri ve çift kişilik gibi psikiyatri konuları ve çokça yemek tarifleri yer alıyor kitapta.
Romanı üç kişi anlatıyor: Bir anlatıcı, biri Yüzbaşı Simonino (kimi yerlerde Simonini olarak geçiyor, dizgi yanlışı mı yoksa özgün kitapta da böyle mi, bilmiyorum) ve Rahip Dalla Piccola. İlerleyen sayfalarda Yüzbaşı Simonino ile Rahip Dalla Piccola’nın aynı kişiler olduğunu öğreniyoruz. ‘Aynı kişi olma’ konusu kimi zaman gizli servis görevlisi olarak kılık değiştirme kimi zaman da çift kişilik sorunu olarak gözüküyor romanda.
Roman, en azından ele aldığı konular, dayandığı tarihsel gerçekler çerçevesinde tarihsel bir roman olarak değerlendirilebilir. Yazar da romanın doğrulanmış tarihsel olgulara dayandığını ve hatta romanda geçen bütün kişilerin yaşamış, tarihte yer almış kişiler olduğunu ancak romanın tek kahramanı Simone Simonino’nun tam bir kurmaca olduğunu söylüyor. Romanın kurmaca olan bu kahramanın dedesi gerçekte var olan Yüzbaşı Simonino ise, Yahudi karşıtı Rahip Barruel’e yazdığı bir mektupla biliniyor tarihte. Aslında bu roman bağlamında ‘tarihsel roman nedir, ne değildir, nasıl olmalıdır’ teması ayrıntılı olarak incelenebilir, tartışılabilir.
Romanı bir edebiyat türü olarak incelediğimizde, roman dili ve biçeminin çok da ‘edebi’ olduğu söylemek pek olanaklı değil (Bir edebiyatçı olmadığım için bu yorumun ihtiyatla karşılanması gerektiğini düşünüyorum). Kanımca, roman dili bir Flaubert, Steinbeck ya da bir edebiyat yazarının ya da bir şairin dili gibi ‘edebi’ değil; roman Shakespeare ya da Dostoyevski gibi yazarların anlattıkları kişileri ve genel geçer kişilikleri barındırmıyor içinde. Ancak romanın kurgusu çok iyi, karmaşık ve iç içe ama anlaşılabilir. Romanın ince işlenmiş ‘entelektüel’ işi olduğunu söylemek pek abartı sayılmaz bence.
Kitabın ana konusu, Yahudi düşmanlığının kökleri ve ‘Siyon Bilgeleri Protokolü’nün oluşma süreci, hazırlanması, basılması ve yayınlanmasıyla ilgili. Bu noktada ‘Siyon Bilgeleri Protokolü’ nedir, kısaca açıklamak gerekir sanırım.
‘Siyon Bilgeleri Protokolü’ ilkin 1902-1903 yıllarında Moskova’da bir gazetece tefrika edilmiş ve daha sonra Papaz Sergey Nilus tarafından 1905 yılında kitap olarak basılmış ve yayınlanmıştır. Daha sonra birçok dile çevrilmiştir. Hatta kitabın Türkçe baskısı bile vardır: ‘Siyon Liderlerinin Protokolleri’ (Etkin Kitaplar, Temmuz 2009). Rusçadan İngilizceye çeviren Victor E. Marsden ve İngilizceden Türkçeye çeviren H. Akdaş.
‘Protokoller’, 19. Yüzyılda Yahudi liderlerin Prag mezarlığında yaptığı gizli bir toplantının özeti ve Yahudilerin dünya egemenliğini ele geçirmek için oluşturdukları stratejileri ve yaptıkları planları içermektedir. Gerçi antiseminist bu kitabın düzmece olduğunu London Times gazetesi muhabiri Philip Graves, 1921’de yazdığı bir yazı dizisiyle göstermiştir ve ‘Protokoller’in düzmece olduğu genel olarak kabul edilmektedir. Ancak gene de ‘Protokoller’ Yahudi karşıtlığı için dayanak olmaktadır. Örneğin Adolf Hitler, ‘Kavgam’ kitabında bu ‘Protokoller’e göndermede bulunmuş; bu konu 1933’den sonra Almanya’da ders konusu olmuştur:
“Yahudi, kanını emdiği milletlerin hâkimi olmadıkça ister istemez onların dilini konuşur. Fakat diğer milletler kendilerinin köleleri olur olmaz, bütün Yahudiler, hemen bir dünya dilini, Esparanto’yu öğrenecekler ve onu konuşacaklardır. Gaye bu araç ile Yahudiliğin iktidarını daha kolay sağlamaktan ibarettir. Yahudilerin dış görünüşü kurtarmak için bütün bir şiddetle reddettikleri ‘Siyon Bilgelerinin Protokoller’ bu milletin bütün hayatının nasıl devamlı bir yalan üzerine inşa edilmiş olduğunu gösteren eşsiz bir örnektir.” (Adolf Hitler; ‘Kavgam’) |
Romana ve Philip Graves’e göre ‘Protokoller’; Eugene Sue’nun 1856 basımlı ‘Halkın Gizemi’ kitabından alıntı yapan (ya da esinlenen, belki de kopyalanan) Fransız Maurice Joly adlı politik gülmece yazarının ‘Makyavelli ve Monteskiyö Arasında Cehennemde Sohbet’ (1864) kitabına dayanmaktadır. Ayrıca Alman roman yazarı Hermann Goedsche’nin ‘Biarritz’ (1868) kitabı da ‘Makyavelli ve Monteskiyö Arasında Cehennemde Sohbet’ kitabının bir bölümüne dayanmaktadır. Sir John Redcliffe takma adıyla yazan Goedsche’nin kitabı 1872’de Rusçaya çevrilmiştir. Bir ilginç nokta da Alexandre Dumas’ın 1848’de yazdığı ‘Kraliçenin Gerdanlığı’ kitabında da buna benzer bölümler olmasıdır.
Roman, geçmişte yaşamış kişilerin tarihte söyledikleri ve yaptıklarına dayanarak, bir düzmece belgenin nasıl oluşturulduğunu anlatıyor. Gerek yazarın (Eco) söylediklerinden, gerekse romanda geçen kişileri internette araştırarak, romandaki kişi ve olayların belgelere dayandığını ve gerçek olduğunu görüyoruz. İşin ilginç yanı, bütün bu kaynaklar kolayca erişilebilir ve ortada olmasına karşın, halen 'Protokoller'in gerçek olduğunu düşünen ve inanan büyük bir kesim olmasıdır.