Geniş Sibirya toprakları ve Altaylar ile beraber Moğolistan, Türklerin ata yurdu. Tam dokuz yüz yıl bu topraklara hükmetmişler ve binlerce yıl Moğollarla birlikte yaşamışlar.
Türkiye’nin iki katı yüz ölçüme sahip olan bu ülkede sadece 3.5 milyon insan yaşıyor. Bu nüfusun yarısına yakını da başkent Ulaanbaatar’da yaşıyor. Çin’in İç Moğolistan Eyaleti’nde 6 milyon Moğol daha var.
Moğolllar binlerce yıldır göçebe yaşam biçimini sürdürüyorlar ve ger adını verdikleri yurtlarda yaşıyorlar. Başkentte bile gerlere sıkça rastlanıyor.
Göçebe halkları yönetmek çok zor çünkü bir yere bağlı olmadıkları için yönetime de bağlılıkları olmuyor. 13. yüzyılın başlarında bu topraklarda dağınık yaşayan Moğol ve Türk boylarını bir araya getirmeyi Timuçin başarmış. Yasak adı verilen bir adalet ve yönetim sistemi kurarak otoriter bir lider olmuş. Dünya kendisini 1206 yılındaki kurultayda verilen Cengiz Han unvanı ile tanıyor. Moğolcası Çınggıs Kağan, anlamı “Evrenin Hükümdarı”.
Bilge Kağan ve Kültegin yazıtlarının olduğu Orhun Vadisi ve Ulaanbaatar’a 100 km uzaklıktaki Tonyukuk yazıtları bu ülkeye gidenlerin özellikle görmek istedikleri yerler. Tonyukuk yazıtının olduğu Terelj Bölgesi’nde 2005 yılında yapılmış dev boyutlarda bir Cengiz Han anıtı ve müzesi var. Son zamanların en gözde turistik mekanı.
|
Tonyukuk yazıtı, çevresi koruma altına alınmış bir şekilde doğal haliyle duruyor |
Başkentin merkezinde, eski adıyla devrimci lider Sühbaatar, bugünkü adıyla Cengiz Han Meydanı bulunuyor. Şehrin kalbinin attığı yer. Her tür kutlama ve sosyal etkinlikler burada yapılıyor. Moğolların Türkiye’ye verdiklerin değerin bir göstergesi olarak büyükelçiliğimiz bu meydana sadece iki yüz metre mesafede bulunuyor. Şu andaki büyükelçimiz de 1992 yılı Kamu Yönetimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü mezunumuz Muhittin Ahmet Yazal.
|
Kaşgarlı iki arkadaş sohbete dalmış.. Başkent Ulaanbaatar'daki yeni adıyla Cengiz Han Meydanı'nın ortasında Sühbaatar heykeli. Meydana bakan Devlet Parlamento ve Hükümet Sarayı girişi |
Meydanın diğer yönüne doğru yürüdüğünüzde Moğol Türk Dostluk Parkı ve az ileride de bir mevlevi heykelinin bulunduğu Ankara Caddesi sizi evinizde gibi hissettiriyor.
Ulaanbaatar’daki Moğolistan Ulusal Müzesi, Büyük Hun Devleti, Göktürk ve Uygur Kağanlıkları’na ait önemli eserleri barındırıyor. Kültegin heykelinin orijinal başı bu müzenin en değerli parçası. Bilge Kağan’a ait olan altın taç ise bir replika ve aslı Moğolistan Merkez Bankası’nın kasasında muhafaza ediliyor. Bu da Moğolların Türk tarih ve kültürüne verdikleri önemin bir başka göstergesi.
Bu şehirde ayrıca görülmeye değer yerler arasında Bogd Han Saray Müzesi, Askerî Tarih Müzesi, Dinozor Müzesi, yine dinozor iskeletlerinin bulunduğu Hunnu Mall, ünlü Moğolistan Devlet Sirki ve pekçok Budist manastırı var.
Dünyanın en soğuk başkenti olan Ulaanbaatar’a gitmek için en iyi zaman yaz ayları. Temmuz ayında geleneksel olarak Naadam Şenlikleri düzenleniyor. Moğolların da millî sporları olan güreş, okçuluk ve at yarışları düzenleniyor. Bunlar bile kültürlerimizin ne kadar birbirine yakın olduklarını göstermeye yeter.
Bir farkında olmasak da Moğollarla kardeş değil adeta ikiz kardeşiz. Muhtemelen 2500 yıl kadar önce Proto Türkçe ve Proto Moğolca döneminde aynı dili konuşuyorduk. Buna ortak Altay dili diyebiliriz. Dillerimiz birbirinden çok uzaklaşmış bile olsa bugün bile Altay dilleri veri tabanında tespit edebildiğim dört yüzün üzerinde ortak sözcük var. Bal, buğday, arpa, çiçek, elçi, ulus, yasa, kurultay, altın, ordu, kara, deniz, arslan bunların sadece birkaçı. Moğolca bilen uzmanlar bu sayının üç bine kadar çıkabileceğini belirtiyorlar.
Yemek kültürümüzde de ortak paydalar var. Büyükannelerimin yaptığı çiböreğin birebir aynısı huuşuur adıyla yapılıyor. Ayrıca şekli aynı olmasa da bizimkine benzer lezzette buuz adını verdikleri buharda pişen mantıları var.
Dört kez gittiğim Moğolistan insanının dostluğu ve konukseverliği her defasında bende yeniden gitme arzusu uyandırıyor.
On üç yılı Orta Asya’da olmak üzere toplam yirmi yıl yurt dışında yaşamış bir kişi olarak Moğolistan’da daha fazla ana vatanımı buldum.
Sözlerimi çok sevdiğim bir Moğol atasözü ile sonlandırayım. “İnsan dışıyla karşılanır, içiyle uğurlanır”.
Moğolistan hakkında daha fazla ayrıntıyı Medya Günlüğü’nde yayınlanan yazımda bulabilirsiniz.
|
Kaşgar'daki tarihi Iydgâh Camii. |
Sincan Uygur Özerk BölgesiSincan sözü Çincede Xinjiang şeklinde yazılıyor ve anlamı “Yeni Sınır Boyu”. İçerdiği anlam çok sevimli değil. Uygurlar 8. yüzyıldan itibaren bu bölgede devlet kurmuş bir Türk halkı. Bölgenin tarihi adı Altı Şeher.
Taklamakan Çölü ve Tarım Havzası bu bölgenin coğrafi yapısını oluşturuyor. Taklamakan sözü Eski Uygur dilinde “içine girildiğinde dışarı çıkılamayan” anlamını taşıyor. Tarım ise Eski Türkçe tarımak fiilinden geliyor. Dilimizdeki darı sözünün de kökü olan bu fiil dağılmak demek. Bölgedeki ana akarsu olan Aksu Irmağı’nın dağıldığı yer anlamında Tarım adı verilmiş.
Tarıma, sebze ve meyve üretimine çok elverişli bu topraklarda yaşayan Uygurlar yerleşik düzene geçen ilk Türk boyu olmuşlar. Bu nedenle dilimizdeki uygar sözü de buradan geliyor. Medeni sözü nasıl Arapça medine yani şehir sözünden geliyorsa uygar sözü de aynı biçimde yerleşik, şehirli insanı betimliyor.
12. yüzyılın başında bölgede kurulan Karahanlılar tarihe İslam dinini kabul eden ilk Türk devleti olarak geçiyor. Bu dönemin önemli isimleri Dîvânu Lugât’it Türk’ün yazarı Kaşgarlı Mahmut ve mutlu eden bilgi anlamına gelen Kutadgu Bilik eserinin yazarı Yusuf Has Hacip.
Bölgenin en önemli tarihî kenti kuşkusuz Kaşgar. Aynı zamanda Karahanlılar Devleti’ne de başkentlik yapmış kadim bir Uygur şehri. Tarihî Altı Şeher’den biri. Diğerleri arasındaki Hotan ve Turfan da bölgenin İpek Yolu üzerindeki çok önemli durakları. Taklamakan Çölü’nün bitişiğindeki Hotan, ipek kumaş ve halı üretiminin yanı sıra yeşim taşının çıkarıldığı merkez.
|
Hotan. Hotan'da bir Uygur. Salar Türkü |
Deniz seviyesinin 154 metre altında olduğu için yılın on iki ayı ılıman iklime sahip olan Turfan, Çin’in sebze ve meyve bahçesi olmasına ek olarak üzüm bağları ve şarap üretimi ile çok özel bir konuma sahip. Turfan’ın beş bin kilometre uzunluğundaki karız adı verilen yeraltı su kanallarından oluşan sulama sistemi UNESCO Dünya Mirası Listesi’nde yer alıyor.
Kaşgar, Hotan ve Turfan’ın tipik şark pazarlarında ipek ürünleri, Uygurlara özgü el yapımı bıçaklar, rebap, dutar, kobuz, tef gibi müzik aletleri ve el sanatları ürünleri ve elbette çok çeşitli kuru üzümler ve yemişler bulabilirsiniz.
Bu kadim şehirlerde Uygur kültürünün ve geleneklerinin yaşatıldığını söylemek mümkün.
Ancak bölgenin başkenti konumundaki Urumçi (Ürümqi) için aynı şeyleri söylemek güç. Nüfusunun %75’i Çinli olan bu şehir, diğer modern Çin şehirlerinden farksız.
Çin yönetiminin bu bölgede demografik değişim için çaba gösterdiği biliniyor. Eyalet genelinde Uygur nüfusunun oranı %45’e düşmüş durumda. Benim ziyaret ettiğim 2015 yılında bölgede sıkıyönetim uygulandığını söylesem abartmış olmam. Her yer kameralarla donatılmış. Polis ve asker kontrolleri her yerde. Her adımınız izleniyor.
Çin Hükümeti’nin yayınladığı white paper adı verilen belgelerde bölgenin binlerce yıldır Çinliler’e ait olduğu, çeşitli göçebe boyların birleşmesiyle ortaya çıkan Uygurların bölgeyi istila ettikleri belirtiliyor. Uygurların aslında bir Türk halkı da olmadıkları belirtiliyor.
İlgilenenler bu resmî devlet sitesine aşağıdaki linkten ulaşabilirler:
Bu belgede ve white paper arşivinde bulunan diğer belgelerde Çin’in tarihî gerçekleri saptırdığı ve bilimsel verileri inkar ettiği açıkça ortada. Bu sürdürülebilir bir söylem değildir ve tutarsızdır. Barış ve uzlaşı getireceğine karşıtlıkların derinleşmesine ve sorunların çözüm yollarının tıkanmasına neden olur. Ülkemizde bazı basın yayın organlarının iddia ettikleri gibi camilerin kapalı, ibadetin yasak olduğuna ben tanık olmadım. Ancak son yıllarda Batı medyasında da yer alan kamp görüntülerinden rahatsız olmamak mümkün değil.
|
Uygurlar sosyal yaşamlarında ticaret yapmak dışında Çinliler ile fazla bir araya gelmiyorlar. Yemek kültürleri de Çinlilerden oldukça farklı. Tüm Orta Asya halklarında ortak olan pilav, şiş kebap ve mantı burada da baş yemekler arasında. Tandırda pişirdikleri gevrek pideler olan nan, bol acılı ve soslu yemekler narin, mampar, lagman, kazan kebap ve etli ekmek anlamına gelen göşnan Uygur mutfağının kendine özgü tatları arasında.
Çin gibi bize çok yabancı olan bir dünyanın içinde, kendimize çok yakın olan insanlarla aynı dili konuşmak, benzer müzikler dinlemek ve yemekler yemek insanda çok farklı duygular uyandırıyor. Uygurların, global siyasetin piyonu olmadan, kendi kaderlerini ve yaşam biçimlerini tayin edecekleri ve özgürce yaşacakları bir geleceklerinin olmasını diliyorum.
→ Sincan Uygur Özerk Bölgesi hakkında daha fazla ayrıntıyı Medya Günlüğü’nde yayınlanan yazımda bulabilirsiniz. → Moğolistan ve İpek Yolu’nda Bir Kültür Yolculuğu hakkında ODTÜMİST ile yaptığımız söyleşinin Youtube yayınına buradan ulaşabilirsiniz. |