2021’in ilk günü biterken, hiçbir kurulunda tartışılmadan ve görüş alınmadan yapılan rektör ataması Boğaziçi Üniversitesi'nde tepkiyle karşılanmış; bu tepkiye ülke çapında çeşitli üniversitelerden ve toplumun duyarlı kesimlerinden büyük destek gelmişti. Rektör olarak atanan Melih Bulu’nun ODTÜ Endüstri Mühendisliği Bölümü (IE’92) mezunu olması mezunlarımızı özellikle etkilemişti. Öğretim üyelerinin çok açık tutumuna bağlı olarak Melih Bulu uzun süre rektör yardımcısı ve danışmanı olarak atayacak kimseyi bulamamışken rektör yardımcılığını ilk kabul eden Gürkan Kumbaroğlu’nun da yüksek lisans ve doktorasını ODTÜ Endüstri Mühendisliği bölümünde yapmış olması bölüm mezunlarımızın duyarlılığının özellikle artmasına yol açtı. ODTÜ Endüstri Mühendisliği Bölümü’ndeki öğretim üyelerinin büyük çoğunluğu bir bildiri yayınlayarak Melih Bulu ve Gürkan Kumbaroğlu’nu istifa etmeye çağırdı.
Biz de Boğaziçi Üniversitesi’nde “Vazgeçmiyoruz, Kabul etmiyoruz!” diye başlayan atama karşıtı direnişle ilgili olarak 1978 yılında yine ODTÜ Endüstri Mühendisliği Bölümünden mezun olmuş ve yıllardır Boğaziçi Üniversitesi’nde görev yapan Prof. Dr. Yaman Barlas* ile konuştuk. ODTÜ’nün 1977’deki Hasan Tan boykotu dönemini de yaşamış olan Yaman Hoca'dan hem bu iki direnişi karşılaştırarak değerlendirmesini istedik, hem de üniversite ortamının sahip olması gereken özellikleri üzerine görüşlerini aldık.
Hocam, önce, bugün Boğaziçi’nde yaşananlar ve ODTÜ 77’deki Hasan Tan Boykotu ile ilgili bir karşılaştırma yapabilir misin? |
Aslında düşününce, inceleyince, benzerlik epey az, sadece çok 'makro' düzeyde. Genel anlamda istenmeyen bir rektör, partizan bir amaçla tepeden atandı. Bu bakımdan bir benzerlik var iki olay arasında. Ve tabii bu atamaya karşı öğrenciler ve hocaların güçlü ve tutarlı bir tavır almaları. Bu da benziyor. Son olarak, o mücadele epey uzun sürmüştü (9 ay), bu da 'en az' 9 ay filan süreceğe benziyor maalesef. Bir maraton bu da. Benzerlikler kabaca bu kadar.
Farklılıklara gelince:
İkincisi, bugünkü problemin özü rektörün kendisi değil, Üniversitenin bileşenlerinin hiç haberi olmadan, hiçbir görüş alınmadan, 1 Ocak gece yarısı Ankara’dan rektör atanması. Bu tür bir ‘atama sistemi’, demokratik, üniversitesi, bilimi gelişmiş olan dünyada hiçbir ülkede yok. Bugün 1 Ocak’ta yapılmış olan atamanın iptalini ve Boğaziçi Üniversitesi bileşenlerinin görüşlerinin esas alındığı bir rektör belirleme sürecini talep ediyor BÜ bileşenleri. ODTÜ'de ise asıl sorun atanan rektörün kendisi (ve tabii amacı) idi. Bir 'atama sistemi' tartışması yoktu.
Üçüncüsü, bence 'öğrenci örgütlenmesi ve eylemliliği' çok farklı.
Son olarak, bugünkü eylemlerin sosyal medya/medya boyutu çok önde. |
Boğaziçi’ndeki çoğulcu ortamı ODTÜ ile karşılaştırırsak bu ortamın sayabileceğin somut yararları neler? |
Aslında üniversitede başka türlü olamaz, başka türlü üniversite düşünemiyorum. Öğrencilerin çok farklı görüş ve kimlikleri özgürce taşıdığı ve tartıştığı ortam olmadan orada ‘yükseköğrenim' olmaz zaten. Çünkü yüksek öğrenimin azı dersliklerde, çoğu ders dışında, öğrenciler-arası etkinliklerde olur. Aksine bir ortam orayı üniversite olmaktan çıkarır. İyi bir üniversiteden mezun olan genç, kendi alanında edindiği bilgi ve beceriden çok daha önemli olarak 'sorumlu, aklını kullanan, demokrat, hoşgörülü… bir yurttaş' olarak yaşama atılır. Bir ülke ve geleceği için bundan daha önemli bir şey düşünemiyorum. Tüm sorunların çözümü burada saklı değil mi? Ben üniversitelerde bu çabamıza 'yerli ve milli' diyorum. Birileri ise mehter takımıyla ya da dualarla açılışlara diyor. Hangi yaklaşım bu ülkeye ve halka daha çok hizmet ediyor?
|
Bir ODTÜ Endüstri Mühendisliği Bölümü mezunu olarak neler hissettin? Hem Melih hem Gürkan… Başka riskimiz de var mı? |
Doğrusu çok özel bir şey hissetmedim, üzüldüm ve şaşırdım tabii. Şakalar bol ama: 'EM bölümlerini (özellikle ODTÜ ve B.Ü.de) kapatmak tüm bu sorunların kökten çözümü olabilir!' gibi:)... Öte yandan ‘başka riskimiz(!)’ olmadığında inanmak istiyorum. Dükkanı kapatırız! :)
Tabii ki Melih'in bu biçimde göreve talip olmamasını ve kabul etmemesini umardım, beklerdim. Keza Gürkan'ın da yardımcılığa talip olmamasını... Aday olmalarına, kabul etmelerine üzüldüm. Ama çok da kişiselleştirmiyorum. Ülkenin içinde bulunduğu güçlü rüzgarlar onları etkilemiş olabilir. 'Beka meselesi', 'dış güçler', 'Yerli ve milli' gibi içi boş hamaset edebiyatının ülkede epey güçlü olduğu görüşündeyim (Başka ülkelerde de var). Ciddi, ‘nesnel’ anti-emperyalizm gitti, yerini hamaset edebiyatı aldı. Anti-emperyalist ve yurtsever olmak, hükümetten/siyasi iktidardan yana olmakla özdeş hale getirildi. Meğer 'anti-emperyalist' olmak ne kolaymış, ‘deyince’ hemen olunuyormuş. İçine kapanıp 'Batı medeniyeti şeytan işidir' ya da 'Türk’ün Türk'ten başka dostu yoktur' demek anti-emperyalizm oluvermiş. Her şey, her önemli kavram sığlaştı, anlamsızlaştı.
Belki bir ODTÜ ve BÜ mezunu da esen bu rüzgarlar yüzünden 'şizofrenik' olabiliyor. |
Daha derine inersek günümüzde üniversitenin hangi özellikleri üzerinde durulması gerekir? Rektör dediğimiz nedir? |
İyi bir üniversitede rektör esasen sembolik, belki biraz da karizmatik bir lider konumundadır. Akademik yönetişimi, özerk ve özgür üniversiteyi içselleştirmiş bir rektör görüşlerini dayatmaz, yönetişimi tamamen bağımsız kurullar vasıtasıyla işletir. Batonunu gayet ölçülü ve az oynatan bir orkestra şefidir. (Bunlar rektör yardımcıları, rektör ekibi için de kısmen geçerli). Dolayısıyla rektörlük yapmak bir bakıma hem çok kolaydır, ama hem de —eğer üniversite stratejik dönemeçlerde ise— çok zordur. Üniversitede yönetişimin bir sürü incelikleri ve zorlukları var, bunlar bu sohbeti tabii kat kat aşar. Ancak kesin olan bir şey: bilimsel bilgisi ve becerileri yetersiz, partizan proje amaçlarıyla atanmış bir rektör hem üniversiteye hem kendine çok büyük zarar verir. |
* Yaman Barlas, ODTÜ'de Endüstri Mühendisliği lisans; Ohio University ve Georgia Institute of Technology’de Endüstri ve Sistem Mühendisliği alanında master ve doktora derecelerini aldı. Miami Üniversitesi’nde Sistem Analizi departmanında uzun yıllar çalıştı, doçent ünvanı ve ‘tenure’ aldı. 1993 yılında halen Prof. olarak görev yapmakta olduğu Boğaziçi Üniversitesi bünyesine katılan Barlas, SESDİN (Sosyo-Ekonomik Sistem Dinamikleri) Araştırma Laboratuvarı’nın da direktörüdür. Çeşitli Avrupa ve ABD üniversitelerinde misafir öğretim üyesi olarak bulunmuştur. Uluslararası Sistem Dinamikleri Topluluğu’nun kurucu üyeliğini ve Başkanlığını yapmış, birçok makale ve kitap bölümü yayımlamıştır. Barlas, çeşitli araştırma ve eğitim ödülleri sahibi ve uluslararası System Dynamics Review dergisi baş editörüdür. Simülasyon modelleri, sistem bilimi ve dinamikleri, sosyo-ekonomik stratejik modelleme, modellerin geçerliliği, ve sağlık sorunlarının modellenmesi alanlarında çalışmalarını sürdürmektedir.