Sarkaç dergisinde yayınlanan bir çalışmamızda, alınan tedbirlerin ekonomik etkileri ve bu etkileri hafifletmek için uygulanabilecek politikalara ilişkin bir analiz paylaşmıştık.[1] Güven Sak ve Fatih Özatay da tedbirlerin ekonomik etkileri ve uygulanabilecek (makro) politikalar üzerinde kapsamlı çalışmalar yayınladılar.[2] Ayşe Aylin Bayar, Öner Günçavdı ve Haluk Levent’in mikro veriler kullanarak Covid-19 salgının gelir dağılımına etkisini ve buna karşı politika seçeneklerini değerlendiren çalışmaları aynı günlerde yayımlandı.[3]
Covid-19’un etkilerini iki grupta toplayabiliriz: 1) sosyal izolasyonu sağlamak için bazı ekonomik faaliyetlerin durdurulması ve bunun sonucu üretim ve gelir kayıplarının yaşanması, ekonominin durması ve daralması, 2) oluşan belirsizlik ortamı nedeniyle yatırım ve tüketimin düşmesi, bunun da ekonomik daralmayı derinleştirmesi.
İlk etki, alınan idari kararların doğrudan sonucu. Örneğin sinema, lokanta, spor merkezi gibi faaliyetler durdurulunca doğal olarak bu sektörlerdeki firmalar üretim yapamıyorlar. Bu firmalar üretim yapmadıkları için gelir elde edemiyor, çalışanlarına ödeme yapamıyorlar. Bu sektörlerde çalışanların geliri düştüğü için diğer sektörlerin ürünlerine olan olan talep de düşüyor. Ayrıca lokanta, sinema, spor merkezi gibi sektörlerin üretimini durdurması, bu sektörlerin girdi talebini de düşürüyor, örneğin lokantaların gıda ürünleri, içecek, paket gibi ürünlere olan talebi düşüyor. Sonuç olarak, idari karar sonucu bazı sektörlerin faaliyetinin durması, sadece bu sektörlerde üretimin düşmesine değil, aynı zamanda bu sektörlere girdi üreten sektörlerde ve tüketim malı üreten sektörlerde de dolaylı olarak üretimin düşmesine yol açıyor.
İkinci etkiyi belirsizlik etkisi olarak tanımlamıştık. Ekonomik faaliyetlerin yavaşladığı ve belirsizliğin arttığı her durumda, firmalar yatırımlarını, tüketiciler de özellikle dayanıklı tüketim malı taleplerini ertelerler. Covid-19 salgını ekonomik faaliyetlerde sert bir daralmaya yol açtığı ve salgının süresi konusunda belirsizlik olduğu için bu etkinin de ciddi düzeyde olması beklenebilir.
Yukarıda belirtilen ilk etkiyi bir bütün olarak tahmin edebilmek için sektörler arası girdi-çıktı akımlarını ve talebin ne kadarının özel tüketim, devlet tüketimi, yatırım talebi ve ihracat talebinden kaynaklandığını bilmemiz gerekiyor. Bu ilişkileri girdi-çıktı tabloları sayesinde görebiliyoruz. Türkiye için son girdi-çıktı tablosu 2012 yılı için hazırlanmıştı. Bu tabloyu 2017 yılına güncelleyerek ve 2017 yılına ait sanayi, hizmet ve hane halkı işgücü verileri ile ulusal hesapları kullanarak belirli varsayımlar altında Covid-19’un ekonomik etkilerini tahmin edebiliriz. Tahmin sonuçları kullanılan varsayımlara bağlı olduğu için, bir anlamda tahminlerin “güven aralığını” saptamak için farklı senaryolar oluşturabiliriz.
Bu çalışmada 3 senaryo oluşturduk.
Bu senaryolar altındaki etkileri tahmin ettikten sonra, negatif etkileri telafi etmeye yönelik gelir politikaları önerdik. Gelir politikalarının iki temel nedeni var: 1) pek çok sektörün üretimi idari karar ile durduruldu ve bu sektörlerde çalışanlar ciddi bir gelir kaybı ile karşılaştı. Bu sektörlerde çalışanların gelir kaybı idari karar sonucu olduğu için, gelir kayıplarının telafi edilmesi de kamunun görevi. 2) Covid-19 tedbirlerinin ekonomik etkisinin önemli bir bölümü de, faaliyeti kısıtlanan sektörlerdeki gelir kaybından dolayı oluyor. Bu gelir kaybı telafi edildiğinde ekonomik daralma da önemli ölçüde azaltılıyor.
Şekil 1. Covid-19 tedbirlerinin ve gelir politikalarının etkileri (GSYİH’da değişim, %) |
Önerilen politikaların etkisi 3. senaryo için yapıldı ve 3 politika önerisi incelendi. İlk politika önerisinde, üretimi düşen sektörlerdeki işgücü talebinin düşmesi sonucu ücretli çalışanlara, ücret gelirlerindeki düşüşü telafi edecek düzeyde gelir desteği sağlanıyor. İkinci politikada, bu desteğe ek olarak gelir kaybı yaşanan serbest meslek sahipleri, ücretsiz aile fertleri, esnaflar gibi ücretli emek dışındaki kesimlerin tüketim düzeylerini devam ettirecek düzeyde bir gelir desteği sağlanıyor. 3. politika senaryosunda, 2. politika senaryosuna ek olarak yatırımlardaki düşüşün %5, diğer özel tüketim talebindeki düşüşün de %2.5’da kalacağı varsayılıyor.
3 senaryo ve 3 politika önerisindeki varsayımlar altında, gayri safi yurt içi hasılada (GSYİH) yaşanabilecek kayıplar Şekil 1’de gözüküyor. İşgücü taleplerindeki düşüşler de yaklaşık bu düzeyde oluyor.[4]
Tahminlere göre, GSYİH’deki kayıp en iyimser senaryoda %17.7, en kötümser senaryoda %29.1 ve “gerçekçi” senaryoda %23.5 düzeyinde oluyor. Bunun istihdam karşılığı da (tarım dışı) işgücünde 4.2-6.5 milyon kişilik kayıp oluyor.
3. senaryo altında gelir politikaları uygulandığında, GSYİH’daki düşüş %13.6 düzeyinde, istihdam kaybı da 3.7 milyonda sınırlanabiliyor. Bir başka deyişle, gelir politikaları ekonomik daralmanın yaklaşık %50’sinin telafi edilmesini sağlayabiliyor.
Şekil 2. 2020 yılı ticari ve sınai elektrik tüketimi, tahmin ve gerçekleşme |
Senaryo varsayımlarının ne kadar gerçekçi olduğunu sınamak için tahminler ile üretim kayıpları karşılaştırılabilir. Üretim istatistikleri kısa dönemlerde hazırlanamadığı için elektrik tüketimine ilişkin verileri kullanabiliriz. Son 5 yıllık (2016-2020) haftalık elektrik tüketimine ilişkin verilerden haftalık tüketimi ekonometrik bir model ile tahmin ettik. Elektrik tüketiminin yaklaşık %65’inin ticari ve sınai tüketicilerden kaynaklandığını göz önüne alarak ve Covid-19 tedbirlerinden diğer tüketimin (mesken, resmi daire, tarım ve aydınlatma) etkilenmediğini varsayarak 2020 yılı için ticari ve sınai elektrik tüketimi tahmin ve gerçekleşmesini karşılaştırdık (bkz. Şekil 2). Bu hesaplamalara göre ticari ve sınai elektrik tüketimi 14-17. haftalarda (Nisan ayında) %29 düşmüş durumda. Bu sayı en kötümser senaryo tahmini ile hemen hemen aynı.
Son olarak, Covid-19 kaynaklı krizin sosyal boyutuna, istihdama bakalım. Tahminlere göre işgücü talebindeki düşüş 4.2-6.5 milyon kişi olarak tahmin edilmişti. İşgücü talebindeki düşüş doğrudan istihdama yansırsa bu kadar insanın işsiz kalması söz konusu.
Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanı Z. Zümrüt Selçuk 27 Nisan günü bir tweet ile Türkiye'de 292 bin firmanın 3.19 milyon işçi için Kısa Çalışma Ödeneği’ne (KÇÖ) başvurduğunu açıkladı ve sektörel dağılıma ilişkin bazı genel veriler paylaştı. Bilindiği gibi KÇÖ’den sadece son 3 yıl içerisinde 450 gün SGK primi ödemiş ve başvurudan önceki 60 gün çalışmış ücretli çalışanlar yararlanabiliyor. Belirli varsayımlar altında 2. ve 3. senaryolar için KÇÖ’den yararlanma hakkı olan ve olmayan işgücü kaybını tahmin ettik. Tahminlere göre KÇÖ’den yararlanma hakkına sahip ücretli işçi sayısı 2. senaryoda 2.7 ve 3. senaryoda 3.2 milyon işçi. Bu sayılar KÇÖ’ye başvuran işçi sayısına çok yakın. Fakat buna karşın tahminlerimize göre KÇÖ’den yararlanma hakkı olmayan 3.9-4.9 milyon kişi daha işinden oldu. Bu sayılar önerilen gelir politikasının ne kadar önemli olduğunu gösteriyor.
Şekil 3. Covid-19 salgınının iş gücü talebine etkisi |
Not: Her sektör için 3 çubuk, sırasıyla, Senaryo 2 ve Senaryo 3'ün tahminleri ile KÇÖ'ye başvuranların sayısını gösteriyor. Mavi kısım KÇÖ'den yararlanabilen, turuncu kısım da yararlanamayanları temsil ediyor. |
Şekil 3’de Senaryo 2 ve 3 tahminlerine göre KÇÖ’den yararlanma hakkı olanlar (mavi), yararlanma hakkı olmayanlar (turuncu) ve yararlananlar (3. sütunlar) görülüyor. İmalat sanayii dışında tahminler ve gerçekleşmeler birbirine oldukça yakın. İmalat sanayiinde gerçekleşmenin tahminlerin çok daha üzerinde olması, Covid-19 kaynaklı krizin, sadece faaliyeti duran hizmet sektörleri ile kısıtlı kalmadığını, imalat sanayiini de çok ciddi etkilediğini gösteriyor. Bunun sonucu olarak krizden çıkış ve kısa-orta dönemli büyüme açısından da sıkıntılar yaşanabilecektir.
Sonuç olarak, Covid-19’un etkilerini azaltmak için tüm çalışanlara kapsamlı bir gelir desteğinin sağlanması gerekiyor. Bu sağlanmadığı taktirde Covid-19’un ekonomik ve toplumsal açıdan büyük bir tahribata yol açacağı net olarak görülüyor.
—————
Notlar
[1] Erol Taymaz (2020), “Covid-19 tedbirlerinin Türkiye ekonomisine etkisi ve çözüm önerileri”, Sarkaç, 8 Nisan 2020
[2] Güven Sak ve Fatih Özatay (2020), “Salgın uzarsa dış borç ödemelerini hazine yapsın”, Dünya, 13 Nisan 2020; Güven Sak ve Fatih Özatay (2020), “Covid-19 ve normalleşme”, Dünya, 8 Mayıs 2020.
[3] Ayşe Aylin Bayar, Öner Günçavdı ve Haluk Levent (2020), “Covid-19 salgınının Türkiye’de gelir dağılımına etkisi ve mevcut politika seçenekleri”, Nisan 2020, İstanbul Politik Araştırmalar Enstitüsü Politika Raporu No 7.
[4] Bu şekildeki değişimler, Covid-19 tedbirlerinin ve politikalarının varsayımlardaki düzeyde devam ettiği bir dönem (ay, 3-ay, yıl, vb) karşılaştırması olarak değerlendirilmeli.