2007-09 finansal krizinden sonra, küresel ekonomiyi sarsan dengesizlikler ve riskler yapılan politika hatalarıyla daha da kötüleşti. Finansal çöküşün ve bunu izleyen durgunluğun ortaya çıkardığı yapısal sorunları ele almak yerine, hükümetler krizi aşmak için parasal genişleme yolunu seçtiler ve sonuç olarak, başka bir krizi kaçınılmaz hale getiren büyük olumsuz riskler yarattılar. Sonucunda, 2030’lu yıllara kadar “Daha Büyük Buhran”ın ortaya çıkması olasıdır.
Kapitalizm şimdi bir kaç yüzyıllık var oluş süresindeki belki en derin krizle karşı karşıyadır. Tüm kıtalarda yüz milyonlarca çalışanın hayatını mahveden küresel bir çöküş başladı. Asya, Afrika ve Latin Amerika'daki aşırı yoksulluk içinde yaşayan işçiler ve fakir insanlar için sonuçlar, hem COVID-19 ile kaybedilen yaşamlar ve hem de halen yaşayan milyarlarca insana yönelik mevcut tehditler açısından Avrupa ve Kuzey Amerika'da yaşayanlardan daha da vahim olacaktır. Bencillik, açgözlülük ve köpek dalaşı rekabetine dayanan ekonomik bir sistem olan kapitalizm, kendinin insan medeniyetiyle bağdaşmaz olduğunu her zamankinden daha açık bir şekilde ortaya koyacaktır.
Küresel borç rekor seviyelere yükseldi |
2007'de başlayan “küresel finansal kriz”in neden bir finansal krizden çok daha fazlası olduğunu ve neden G7 hükümetleri ve merkez bankalarının ekonomik istikrarın bir miktar kazanımını geri almak için aldığı muazzam önlemleri anlamamız gerekiyor. Özellikle, bir Goldman Sachs bankacısı tarafından “finansal piyasalar için uyuşturucu” olarak tanımlanan “sıfır faiz oranı politikası” günümüz krizi için gereken koşulları yarattı.
Bu yıkımın ilk aşaması, 2007'deki sistemik krizin başlamasından çok önce başlayan ve o zamandan beri hızlanan ve Aralık 2019’da ortaya çıkan COVID-19 salgınının başlamasıyla uçurumdan düşen faiz oranlarındaki uzun vadeli düşüşe benzeyen bir yıkımdır. Düşen faiz oranları temelde iki faktörün sonucudur: düşen kâr oranları ve sermayenin hipertrofisi, yani işçilerin ve köylülerin sermayenin yaşamak için ihtiyaç duyduğu taze kanı sağlama kapasitesilerinden daha hızlı büyümesi. Bu iki faktör birleşerek müthiş yıkıcı gücün kıyamet döngüsünü oluşturur.
Pek çok şey hem düşen kâr oralarını maskelemekte, hem de bunlara karşı koymakta ve bunu yalnız kriz zamanlarında ortaya çıkaran bir eğilime dönüştürmektedir ve bunların en önemlisi de, üretimin, Avrupa, Kuzey Amerika ve Japonya'dan düşük ücretli ülkelerde var olan daha yüksek sömürü oranlarından faydalanmak için kayması olmuştur. Düşen kâr oranı, kapitalistlerin üretime yatırım yapma konusunda artan isteksizliğinde kendini gösterir. Kapitalistlerin gittikçe daha fazla yatırım yaptıkları; markalaşma, fikri mülkiyet, diğer parazitik ve üretken olmayan faaliyetlerdir. Bu uzun süredir devam eden kapitalist yatırım grevi, küresel üretim değişimi ile güçleniyor. Yani, yeni fabrikalar inşa etmek ve yeni teknolojiler kullanmak yerine ücretleri azaltarak kârları artırmak. Bu, kâr oranlarını önemli ölçüde artırarak kapitalistlerin verimli bir şekilde kullanmadığı büyük servet birikiminin oluşmasına yol açar dolayısıyla sermayenin hipertrofisine neden olur.
Düşen faiz oranlarının iki temel sonucu vardır: varlık balonlarının enflasyonu ve borç dağlarının birikmesi. Aslında, bunlar aynı madalyonun iki yüzüdür: her borçlu için bir alacaklı vardır; her borç başkasının varlığıdır. Varlık balonları sönebilir (verimlilik artarsa), yoksa patlar; ekonomik büyüme, zamanla, borç dağlarını aşındırabilir, yoksa çökebilirler.
2008'den bu yana verimlilik dünyada durgunlaştı ve GSYİH büyümesi II. Dünya Savaşı'ndan bu yana geçen her evreden daha düşüktür ve bu da Nouriel Roubini'nin “tüm varlık balonlarının anası” olarak adlandırdığı, toplam borç (hükümetlerin toplam borcu, şirketler ve hanehalkları), 2008’deki finansal çöküşten önce de zaten muazzamdı ve o zamandan beri miktarı iki katından fazla arttı. Borcun büyümesi özellikle küresel Güney ülkelerinde belirgindir. Bank of International Settlements verilerine göre, 2019'da en büyük 30 ülke için $72tn toplam borca ulaşıldı - son 10 yılda %168 artış. Çin’in borcu on yıl önceki $10tn'dan $43tn’a yükseldi. Özetle, COVID-19’dan çok önce, küresel kapitalizmin “temel sağlık sorunları” vardı, zaten yoğun bakımdaydı.
Düşük ücretli ülkelerdeki süper sömürü gelirlerine hem daha fazla parazitik hem de daha bağımlı olduğu için, her zamankinden daha fazla emperyalist olan küresel kapitalizm kaçınılmaz olarak bir çöküşe, varlık balonlarının patlamasına ve borç dağlarının çökmesine doğru ilerliyor. Emperyalist merkez bankalarının 2008'den bu yana yaptıkları her şey, kaçınılmaz hesaplaşma gününü ertelemek için tasarlanmıştır. Ama şimdi o gün geldi.
COVID-19 pandemisi olabilecek olan en kötü zamanda ortaya çıktı: Euro bölgesindeki büyüme sıfıra inmişti; Latin Amerika ve Sahra altı Afrika'nın çoğu zaten durgunluktaydı; Trump’ın ABD şirketlerine bol keseden sunduğu devasa düşük vergi ödünü sönüyordu; ABD-Çin ticaret savaşı tedarik zincirinde ciddi aksamalara neden oluyordu ve AB'yi de sarmakla tehdit ediyordu ve dünya çapında düzinelerce ülkede on milyonlarca insan kitlesel protestolara katıldı.
Küresel kapitalizmin yol açtığı “Daha Büyük Buhran”a giden yolda bir başka etmen de küresel siyasi gelişmelerdir. ABD ile Çin arasıdaki jeostratejik duruş, küresel siyasi arenada gündemin başındadır. Trump yönetimi her konuda Çin’i suçlayarak ve ticaret, teknoloji, yatırım, veri ve finansal düzenlemelerdeki ayrışmayı hızlandırarak, Çin’in barışçıl yükselişini önlemeye çalışmaktadır.
Belki daha da çarpıcı olanı, diplomatik kırılmanın ABD ile rakipleri olan Çin, Rusya, İran ve Kuzey Kore arasında yeni bir soğuk savaşa yol açma olasılığıdır. ABD’de başkanlık seçimlerinin yaklaşması ile birlikte siber savaşlarda artmanın konvasiyonel silahlarla yapılacak çarpışmalara doğru ilerlemesini beklemek için her türlü gerekçe vardır.
Türkiye bu resmin neresindedir? Küresel sisteme, merkez-çevre ilişkisi içinde çevre ülke olarak eklemlenmiş bir ülke olan Türkiye, COVID-19 ile tetiklenen krize dünyadaki en kırılgan ekonomiler içinde yer alarak yakalanmıştır. 434 milyar dolar dış borç, bir türlü kapatılamayan cari açık, dolar/euro karşısında hızlanarak değer kaybeden Türk Lirası, döviz rezervleri eksiye düşmüş olan TCMB, 10 milyona koşan işsizler ordusu ile Türkiye “Milli Kriz” içindedir.
Küresel sistemde yaşanmaya başlanmış olan “Kusursuz Fırtınanın”, “Daha Büyük Buhran”a varması ile, küresel siyasi, ekonomik ve toplumsal bir alt üst oluşun yaşanması kuvvetle olasıdır. Dünya halkları bu kaostan acı dolu ancak muzaffer bir mücadele sonunda çıkacaklardır.
—————
Kaynakça