ODTÜ’nün içinde bir kafedeyiz. Dört kişi. Birbirinin her şeyini bilen, gözlerinin içine sevgiyle bakan, konuşmaya anlatmaya ve dinlemeye doyamayan dört kişi. Dışarıda bahar varmış, yaz varmış ne fark eder ki; yıllardır beklediğimiz andayız. Hepsi de birbirini ayrı ayrı tanıyan, hayatlarını, yapmak istediklerini, umutlarını, keşkelerini, anılarını paylaşan dört kişi. Bu dört kişinin üçü menti, biri mentor olmuş, yıllar içinde. Aslında bana göre hepsi de mentor olmuş. Yoksa mentilerle mentor nasıl böyle arkadaş olabilirlerdi ki… Evet anlayacağınız ve sayfanın başlığından tahmin edebileceğiniz üzere derneğimizin Mentorluk Programından bahsediyorum.
Yıllar öncesine gidelim önce. Sevgili Burcu ve Nilüfer konuyu bana açtıklarında "uzaktan mentorluk nasıl yapılabilir ki" diye sormuştum. Programın hayata geçirilmesinde büyük emekleri olan ikili programın ilk eğitim döneminde bilgisayardan benim de bağlanabileceğimi belirtmişlerdi. Önce bir haftasonu günde 5-6 saatten eğitim almış, ardından da eşleşeceğim mentimi beklemeye başlamıştım. Sonra karşılıklı olarak adlarımızı öğrendik. Mentilerle mentorlar buluştuğunda ben de Rıdvan’ı arayıp, "yanında olmasam da uzaklardan İsveç’ten yanında gibiyim" demiştim. Yanılmıyorsam ikinci görüşmemizdi ikimiz de programın dışına çıktığımızı anladık ve güldük, hatta Skype hattından sarıldık bile birbirimize. Beşinci ayın sonunda iyice özlüyorduk birbirimizi ve aynı zamanda da birbirimizden o kadar çok şey öğreniyorduk ki; ben ayrı Rıdvan ayrı şaşırıyordu bu duruma. Geçmişteki ODTÜ ile bugünün ODTÜ’sü birbirini bulmuştu. Mezun olunca karşımıza çıkması olası sorunları veya beklenmedik durumları konuşurken Rıdvan’a zor gibi görünen şartları ben de kendi geçmişimde bir kez daha değerlendiriyordum. Farklı kuşakları birleştirmek çok keyifli gelmişti bize ama dönemin sonuna gelmiştik. Herşey güzeldi de bir kez olsun birbirimize sarılamamıştık. Ama umutluyduk, mutlaka bir gün buluşacaktık. Rıdvan mezuniyete doğru adım atarken benim rotam İsveç’ten Bolivya’ya dönmüştü.
Bolivya’nın ilk yılında bu kez yeni mentim Esin’di. Her zaman yaptığım gibi henüz ilk konuşmamızda “bana Bey deme de ne dersen de hatta doğrudan ismimle hitap edebilsen keşke” demiştim. “Tamam o zaman, sen Cem ben Esin” diyerek başlayan harika bir dönem daha. Üstelik ikimiz de Maden Mühendisliği’ndendik. Aynı sıralar, tanıdık hocalar, benzer kaygılarla geçen yeni bir dönem. Kendi öğrencilik dönemimle en iyi karşılaştırdığım diyaloglar. Kuşak farkı, dönem değişimi, teknoloji, mezuniyet öncesi iş hazırlıkları, seyahatler derken Esin’in mezuniyeti de gelmişti. O dönemin notları elime geçtiğinde; ki böyle bir talebim olmadan Esin ilk bana göndermişti; arkadaşımın, kardeşimin ve hatta çocuğumun notunu almışçasına bir heyecan kaplamıştı benliğimi. Sonrasında beraber iş olanaklarını gözden geçiririkenki halimiz ise bambaşka bir heyecandı. Bugün Esin madenden madene giden cengaver bir mühendis. Ama ne yazık ki Esin’le de birbirimizi görememiştik.
Yine Bolivya, bu kez Yusuf’la tanışıyoruz. Deli dolu, neşe saçan, hüzünlerinde bile hayatla dalga geçebilecek kadar gerçekçi biri var karşımda. Enerji sektörünün bir parçası olup, üretmek ve keşfetmek için sabırsızlanan biri. İmrendiğim anlar çoktu, ben neden mesleğim için böyle heyecan duymamıştım mezun olurken diyerek dertlerimi açıyordum Yusuf’a. O da heyecanıyla ayrı doğrultulardaki endişelerini… Bizim mentorluk değerlendirmelerindeki bir soruya çok gülüyorduk. Programda eğleniyor musunuz? "Off hem de nasıl" diyorduk ikimiz de anlayabileceğiniz gibi. Ama öte yandan da ciddi ciddi farklı sektörlerden iş veya staj da bakmayı ihmal etmiyorduk. Onca eğlenir gibi görünen konuşmalarımız arasında sektörel değerlendirmeleri yapmak, ne şekilde bir iş görüşmesi yapılabileceğini konuşmak bizlere bu programın önce kişiler arasındaki samimiyeti kurmaktan yola çıkarak başarıya ulaşacağını gün be gün gösteriyordu. Ve Yusuf üçüncü sınıftan dörde geçerken bir yıl sonra harika haberlerini alacağım ve en kısa zamanda tanışacağım yeni bir arkadaşımı daha uğurluyordum…
Ve ben; mezun olalı 30 sene geçmiş ve bunca yıl sonra yine o çok sevdiğim okulumu öğreniyordum. Hem de büyük bir şansla halen içinde olanlardan. Her konuşmamızdan sonra ofisteki ilerime döndüğümde içimde farklı bir enerji ve üretme isteğiyle… ODTÜ bu kez de beni Mentorluk Programı ile yaşsızlaştırıyordu…
İşte 2019 yazının Mezunlar Günü’nde ODTÜ’de bir masanın etrafında oturmuş bu dört insan yıllar sonra hem tanışıyorlar hem de anlatmaya doyamıyorlardı. Hani bazen o kadar sevinirsiniz ki; o sevinç beraberinde garip bir hüzün halini de getirir. Saatler ilerliyordu ve ayrılacaktık. Önce hüzünle vedalaştık; ne de olsa bizler zaten birbirimizi hiç görmeden tanışıp hayatı paylaşmıştık. Konuşmaya devam edecek ve fırsat buldukça da görüşecektik. Artık dört mentorduk.
Programın bu kadar başarılı olmasında emeği geçenlere en içten teşekkürlerimle…
Çok uzun yıllardır yurt dışında yaşadığım için, ülkesinden ayrı yaşayan herkes gibi benim de hep aklımın bir köşesinde ülkeme ama en çok da okuluma borcumu bir şekilde ödeme fikri vardı. Sonra bir gün sanıyorum bir e-postada mentorluk çalışması hakkında bir yazı gördüm. İtiraf etmeliyim ki her gelen e-postayı açıp okuyan biri değilim. Ama bu başlık ilgimi çekti çünkü kendim de 25 yıl insan kaynakları alanında çalıştıktan sonra Yönetici Koçu olarak çalışmaya başlamıştım.
E-postada yazılanlar çok ilgimi çekmişti ve hemen cevap yazarak mentor olmak için gönüllü olduğumu belirttim. Tabii endişelerim vardı, acaba sadece on-line olarak bir ilişki kurmak mümkün olacak mıydı? Mezun olalı 28 yıl olmuştu ve hem okul, hem Türkiye, hem çağ değişmişti. Gençlerin konuştuğu konulardan uzaktım. Hatta kendi aralarında kullandıkları dilden de uzaktım. Zamanım olacak mıydı böyle bir çalışma için?
Bu korkularım ilk görüşme ile beraber son buldu. Gençlerimizin gücü, zekası, algısı ve vizyonu uzakları yakın etti. Bu yıl 3. kez mentor olarak uzaklardan eşleştiğim öğrencilerimizden biri ile çalışıyorum. 3 yıldır da hayatımın en güzel ve anlamlı deneyimlerini yaşıyorum.
Mentorluk Programının, biz mentorlara verdiği bilgi ve materyal desteği ve her bir görüşme için önerdiği konulara ek olarak, ben ilk görüşmede en büyük hayallerinin neler olduğunu da soruyorum. 3 yıldır 3 mentimden de devlet memuru olmak, işe girmek gibi cevaplar aldım. Aslında bu soruyu sormaktaki amacım, hem mentimi daha yakından tanımak, hem de onu biraz zorlamak. Konfor alanından çıkarmak. Çünkü, biliyoruz ki gelişme ancak konfor alanından çıkarak gerçekleşir.
İşte, bu soruyu ilk sorduğumda devlet memuru olmayı en büyük hayali olarak anlatan bir mentim, haftalık olarak devam ettiğimiz on-line görüşmelerimizin 4. ya da 5.sinde bana dönüp "ben aslında Erasmus ile yurt dışında bir dönem okumak istiyorum ama olmayacağını biliyorum" dediğinde bir kaç hafta içinde geldiğimiz noktaya kendim bile şaşırmıştım. Bu hayali gerçekleştirmesi için önünde hangi engeller olduğunu ve bunları nasıl aşabileceğini tek tek konuştuğumuzda, en büyük engelin bu işin olamayacağına dair inancı olduğunu beraber gördük. "İngilizcem yetersiz" dedi örneğin ve kendini denemek için girdiği sınavda oldukça yüksek bir puan aldı. Erasmus sınavından da oldukça yüksek bir puan alarak hiç hayal edemediği kadar iyi bir üniversiteye kabul edildi. Onunla beraber önündeki engelleri tek tek aşarken, bu yüreği güzel, kendi güzel öğrencimizin kendine güveninin de nasıl arttığına tanıklık ettim. Önündeki en büyük gerçek engel olan maddi engelleri de yine beraber bulduğumuz çözümlerle aşarak 1 dönem okumak için Avrupa'ya gidişini izledim. Orada nasıl başarılı bir genç olarak gelişip serpildiğine tanıklık ettim. Şimdi de okuldaki başarılarına devam edişini izliyorum.
Hayallerinde yaz stajını anaokulunda yapmaktan Avrupa ülkelerinden birinde Yüksek Lisans yapmaya doğru hızlıca geçiş yapan bir başka güzel mentim ise beni bile şaşırtan bir biçimde o ülkede istediği okulla iletişime geçti ve geleceğine ilişkin çalışmalarını hızlandırdı.
Bütün bunları mentorluk programı sayesinde yaşadık. Hem onlar, hem de ben. Onlar kendine güvenli, geleceğe dair umutları olan, hayaller kurabilen ve hayallerinin peşinden gidecek cesareti kendinde bulan birer gence dönüşürken, ben de bana pek çok şey vermiş okuluma ve ülkemin gençlerine katkıda bulunmuş olmanın dayanılmaz keyfini yaşadım ve yaşıyorum. Teknolojiyi daha iyi kullanmayı öğrendim mentilerimden. Okulumuzdaki değişiklikleri öğrendim. Bizim zamanımızda diye başlayan konuşmalar yaptım ve bir eski ODTÜ’lü olarak ısrarla kütüphaneyi kullanmalarını önerip onlara bir dinozor olduğumu hatırlattım. Ama en çok bu ülkenin gençlerine olan güvenim bir kez daha tazelendi bu çalışma ile. Onlara çok şey değil hayal kurmak için fırsat verirsek ve hayallerinin peşinden gitmeleri için desteklersek yapamayacakları şey yok. Bunun için bu programa çok şey borçluyum, teşekkürler ODTÜMİST.