1985 Bahar aylarının ilki, Frankfurt üstünden Manchester’a gidiyorum. Frankfurt havaalanında iki saat bekleme süremi doldurmak için dinkçi beygiri gibi dolanıyorum… sıralardan birinde onu gördüm, elindeki kitaba yoğunlaşmış, hiç sağa sola bakmadan okuyor; gittim, tam önünde içi dosya dolu ağır, kahverengi samsonite iş çantamı yere bırakıp hazır ol vaziyetine geçtim, sanki karşımdaki komutanımmış gibi. Başını kaldırdı, baktı ve kitabı bir kenara bırakıp ayağa fırladı, yanaklarımdan öperek,
—Bay Selami (ölünceye kadar bana böyle seslendi) nereye böyle?
—Hocam Manchester'a müşteri ziyaretine gidiyorum. Ya siz?
—Evlat ben de Kopenhag’a duruşmaya gidiyorum.
—Hocam sizi orada da mı mahkemeye verdiler?
O sıralar Rona hocamın adı gazetelerde (veya biz müritleri çok sık kendisini takip ettiğimiz için arayıp bulduğumuzdan) pek sık çıkıyor ve mahkemeler, duruşmalar birbirini takip ediyordu. Güldü, hem de epey güldükten sonra, "Evlat, bunlar bize para kazanmayı öğrettiler. Ağabeylerimle kurduğum Aybay Hukuk Bürosu'nda, özellikle ve öncelikle deniz hukukuna yönelik davalar alıyoruz, yine böyle bir dava duruşması için gidiyorum," dedi. Bir saatten fazla konuştuk, halinden şikayetçi değildi ve hayatı boyunca yaşama ve çevresinde olanlara dair ağzından tek kelimelik yakınma bile duymadık. Şakacı ve espriye yönelik tavrı hiç sönmedi, beyni özel yapım İsviçre saatleri kadar mükemmel çalıştı.
• • •
Bir taraftan İstanbul'un bilinmez ama kaç göbek yerlisi ve diğer taraftan köken olarak Kırım tatarlarından gelen bir asker ailesinin dört numaralı en küçük çocuğu... Anne ve babası, kendisi küçük yaştayken ayrılınca kaymakam olan dayısı ile Anadolu'yu gezmiş ve birinci sınıfı Lüleburgaz'da, iki ve üçüncü sınıfı Ilgın/Konya'da, dört ve beşinci sınıfı Varto'da okuyarak oradan mezun olmuş. Varto'ya yönelik anıları belleğinde daima canlı idi ve baş başa kalıp konular bu kadar özele kaydığında, gözleri parlayarak Varto'ya ve oradaki arkadaşlarına dair anılarını anlatırdı. Kaldı ki, anlattığına göre üçüncü, dördüncü ve beşinci sınıfları tek öğretmen aynı sınıfta eğitirmiş. Orta eğitimini Kabataş Lisesinde bitirdikten sonra, İstanbul Hukuk Fakültesine girmiş ve oradan mezun olmuştur. Dört erkek kardeşli bir ailenin küçük çocuğu olması, dikkatlerin üstünde toplanmasına neden olmuştu; ağabeyleri, özellikle Gündüz bey ile daima yakın temasta idi. Atilla, Aydın, Gündüz ve Rona gün gelecek ülkenin siyasi şartlarının da zorlamasıyla İstanbul'da Sıraselviler'de, Aybay Hukuk Bürosunu kuracaklar, özellikle ve öncelikle deniz taşımacılığına, gemiciliğe ve şimdilerde mavi vatan olarak anılan, ülkenin üç bir yanını çeviren denizlerle ilgili konularda davalar almaya başlayacaklardı. Büro kısa sürede 50 kişilik hukukçu ve teknik kadroya ulaşarak, Sıraselviler'in girişi karanlık ve ürkütücü görünen ancak, yukarıya çıkılınca harika bir boğaz manzarası ile karşılaştığınız eski, tarihi bir binanın dört katını kullanır hale gelmişti. Yüksek Denizcilik Okulu ve Hukuk Fakültesi mezunu ağabeyi Gündüz bey ile ilk yazımı Fransızca olan Montreux Boğazlar Sözleşmesinde, İngilizceye çevrilirken İngilizlerin bazı kelimeler ile oynayarak yaptıkları tercüme oyunları ile, üçüncü parti taşımacıların, ülkelerin ve donatanların ülkenin aleyhine bazı haklar elde ettiklerini bulup çıkarmışlar ve anlaşma maddelerinin son derece titiz linguistler gibi doğru tercümelerini yaparak uzun diplomatik görüşmelerle düzeltilmesini sağlamışlardır.
• • •
ODTÜ’de hocayla ilk karşılaşmamız, 1971 yılında olmuştur. Kamu Yönetimi bölümünde kendisini yardımcı doçent(2) kadrosunda görüyoruz. Yavaş yavaş öğrencilerinin arasına karışırken, öğretim görevlisi arkadaşları ile de öğle yemeklerinden sonra fakülte bahçesinde Petang oynayarak sahnedeki yerini alıyor. Hukuka Giriş (Introduction to Law) dersleri ile giderek aramız ısınıyor. Güleç yüzlü, bildiklerini ve önemli kısımları tekrar tekrar anlatan bir hoca. Öğrenci yanlısı olduğu o kadar belli ki, bir dersine gelmediğiniz zaman takip eden derste nerede olduğunuzu ve niye gelmediğinizi samimi bir tonda soruyor. Olayları bol yıllara doğru ilerliyoruz. Forumlar, gösteriler, boykotlar ve ders kesintileri birbirini takip ediyor. ODTÜ diğer üniversitelerden farklı bir yasa ile kurulduğu için, rektörü mütevelli heyet tarafından atanıyor. Bazı rektörler ile öğretim görevlileri, öğrenciler arasında çatışmalar giderek artıyor. 1976 yılında hocam ODTÜ'den ayrılarak Siyasal Bilgiler Fakültesine geçerek kendisine hayat veren öğrencileri ile orada buluşuyor ve çok kısa bir zamanda SBF'de efsane dekan olarak kendisini kabul ettiren Prof. Dr. Cevat Geray hocanın Prof. Dr. Kurthan Fişek ile birlikte iki yardımcısından biri oluyor. Hoca bu nadide bürokratlar ve siyasetçiler yetiştiren okulda da adını unutulmaz hocalar listesine yazdırıyor.
• • •
Yıl 1975. Sabah saatleri. ODTÜ İİBF fakültesinin kuzey otoparkındayım. Çok az sayıda araç var. Ben beyaz yeni bir Renault arabayı bir kova su ve sünger ile yıkıyorum.
—Ne yapıyorsun evladım? (Hoca odasının balkonundan beni görmüş sesleniyor.)
—Arabayı yıkıyorum hocam.
—Kimin arabası olduğunu biliyor musun?
—Sizin hocam.
—Yahu evladım, daha iki gün önce yıkadın.
—Olsun hocam, beyaz araba çok toz olur. (Gülüyor.) (Okulda çalışan güvenlik görevlisi, çaycı, temizlik görevlisi, depo, kütüphane memurlarının hemen hepsini ismen tanıyorum ve dostluğum var; bizim fakültedeki temizlikten sorumlu yetkili de arkadaşım, bana kova ile su ve süngeri hazırlayıp veriyor.)
—Yıkayınca odama gel.
Oto yıkamadan sonra odasına gidiyorum. Çay söylüyor, dereden tepeden konuşuyoruz, diyalog ilerliyor, abi-kardeş gibi oluyoruz. Dostluğumuz o kadar ilerliyor ki, 1976 yılı yazında mezuniyetten sonra Londra'da iken mektup yazarak bana iş bulduğunu ve derhal dönerek bu işe girmem gerektiğini bildirecek düzeye gelmiştik; ilk işimi hocam vasıtası ile buluyorum.
• • •
Mezun olduğumuz yılda boykotlar nedeni ile İdari İlimler Fakültesi birçok fakülte gibi iki ayrı devrede mezun verdi, bizim sınıf da İİF 75/76 olarak mezunlar kategorisinde yerini aldı. Yine aynı yıl bitirme yılı olarak sınıf albümü yapamadık, fakat sonradan becerikli arkadaşımız Ayşe Taylan hem sınıf albümü yapmayı, hem de tüm sınıfı büyük bir katılımla 1989 yılında Bursa'da Çelik Palas Otelinde toplamayı başardı. Zaten ondan sonra Pandora'nın özenle sakladığı gezi kutusu açıldı ve sınıf gezmeye başladı. Birbirine tutkun olan sınıf, arkadaşlarımızın büyükelçi veya iş insanı olarak bulunduğu yurtdışı uzak ülkelerin yanısıra, yurtiçinde onlarca gezi yaptı ve bu gezilerin büyük bir çoğunluğuna Sevinç - Rona Aybay çifti, hatta bazılarına kızı Barış ve torunları Rona Ali ile Gündüz Kerem de katıldılar. Hoca öğrencilerini hiç yalnız bırakmayarak şereflendirmiş, bizlere gurur vermiş ve neşe kaynağımız olmuştur.
• • •
2011 yılında Mersin'de idari bir davadan yargılanıyordum. Doğal olarak hocamla haftada en az bir kere telefon konuşması yaparken, görüşmelerimiz sıklaşmıştı ve çok üzülüyordum. "Bak evlat, gördüğün tüm bu kurumlar, mahkemeler, hastaneler, maliye, SGK, diğer kurumlar biz insanlar için; çok üzülme, her şeyin çözümü var, ben senden eminim," diye bana moral vererek "sen bana dava dilekçeni gönder" dedi. Aradan on-on beş gün geçti, postadan Rona hocamdan kalın bir A4 boyutlu sarı zarf geldi. Özenle hazırladığı on sayfalık savunma dilekçesini dikkatle okudum. Arkadaşım, eski baro başkanı ve eski milletvekili avukatıma götürdüm. Gözlüğünü taktı, dikkatle okudu, kenara koydu. Birer kahve içtik. Tekrar aldı, bir daha yavaş yavaş ve yüksek sesle okudu. "Hocayı nereden tanıyorsun?" diye sordu, anlattım. Sekreterini çağırdı. Bürosunda yedi avukat çalışıyordu. "Duruşmada olmayan arkadaşları hemen buraya çağırır mısınız?" dedi ve en kıdemlisine savunma dilekçesini vererek, "Arkadaşlar, büyük hukuk adamı üstat Prof. Dr. Rona Aybay’ın, öğrencisi Selami bey için hazırladığı dilekçeyi herkese çoğaltalım verelim, dikkatle okuyun. Bundan böyle tüm idari davaların dilekçeleri bu formatta ve bu ifadelerle olacak," dedi. Yıllar sonra davayı tüm engellemelere karşın kazandım.
• • •
Hocam, üstün insan özelliklerinin birçoğuna sahipti. Sanki ulu mimar, ana rahminden üretken ve sabah kalktığı zaman "hangi öğrencime ne öğretsem, nasıl yardım etsem ve iyilik yapsam" diyen birini üretmek üzere, aşılama yapmıştı. Hayatı boyunca öğrencilerini ön plana çıkarmak, yardım etmek, onlarla daima çokça zaman geçirmek üzere hareket etti. Öğretim işinden o kadar zevk alıyordu ki, vefat ettiği 5 Mayıs Perşembe gününden on-on beş gün evveline kadar Gedik Üniversitesinde derslerine düzenli giriyor bazılarında fiziken hazır bulunuyordu. Ders verdiği üniversiteler arasında İstanbul Üniversitesi Hukuk fakültesi, ODTÜ, SBF, Uludağ Üniversitesi, Bilgi, Kültür, Yakın Doğu (Kıbrıs), Gedik üniversiteleri bildiklerimiz arasında. Kitaplarının sayısını 13 olarak saptayabildik. Çoğunu kendi yazmasına rağmen, öğrencilerinin isimlerini ön plana çıkararak yazar olarak yazdırması, eski deyimle "Diğergamlık" mertebesinde derece yaptığını gösteriyor.
• • •
1960’larda, 27 Mayıs devriminden sonra sosyalist kültürün eksikliği hissedilince hoca genç bir Hukuk Fakültesi asistanı iken, New York’un ve Amerika'nın daima “Fildişi Lig” üniversiteleri arasında olan Columbia Üniversitesinden bir burs bularak gidiyor ve doktora tezini sosyalizm ile bağlantılı bir konuda yapmak istiyor. İşte bu aşamada kendisine inceleme konusu olarak Robert Owen ve öğretisini seçiyor. Sosyalizmin öncülerinden Robert Owen ile ilgili hazırladığı 240 sayfalık doktora tezi ve incelemesi, sanayi devriminde İngiltere'deki işçi hareketlerini inceleyenler için çok önemli bir temel kitap özelliğindedir. Doktora tezi sonradan kitaplaştırılıyor; tam ismi “Robert Owen, Sosyalizmin Öncülerinden, Yaşamı, Eylemi, Öğretisi” (Alfa Yayınları-2012) olarak geçiyor.
2020 yılında, İznik gölü kenarında 28 yıldan beri yaşamakta olduğu Darka sitesinde hocamız için organize ettiğimiz büyük bir 85. Yaş dönümü partisini Corona Pandemisi nedeni ile gerçekleştiremedik. Daha önceleri siteye bahar aylarında, büyük bir katılımla, Sevinç ve Rona Aybay çiftinin davetleri ile gitmiştik. Bir keresinde 29 Ekim Cumhuriyet Bayramını sitede büyük bir coşkuyla kutladık. Şarkılar ve marşlar söyleyerek, Mustafa Kemal Atatürk’ün kurduğu Cumhuriyete, Devrimlerine ve parlamenter demokrasiye bağlı askerler olduğumuzu vurgulamış, hocamızla beraber mutlu olmuştuk.
Hocam ODTÜ İdari İlimler Fakültesindeki Fuat Çobanoğlu, Arif Payaslıoğlu, Muhan Soysal gibi efsaneleşmiş hocalarımızın yanındaki nadide yerini almıştır.
Sosyal medyada, böylesine yaygınlaşmadan önce de, hiçbir şekilde yaş günü, ölüm, doğum, bayram ve yeni yıl kutlaması iletileri yazmıyor ve göndermiyorum; iletiler bana tek tip, ruhsuz ve yasak savar nitelikte görünüyor.
“Nurlarda uyusun”, “Işıklar içinde uyusun” tanımlamaları bayat ve ruhsuz tanımlamalar. Lütfen ışıkları söndürün. 87 yılın ardından hocamız uzun uykusunu asude bir şekilde, karanlıkta ve sessizlikte huzur içinde uyusun.
Entelektüel manada bize katkılarınıza olan borcumuz asla tükenmeyecek.
Öğretileriniz, prensipleriniz, insan sevginiz, yaşamınız bize önder olacak ve yol gösterecektir.
(1) Rona: Aydın, Işık saçan. Hun Başbuğlarında ve Partlarda rastlanan isim ve tanımlama
(2) Amerikalıların kurduğu okullarda onların tanımlamaları ve tarifleri ile verilen unvanlardan birisi. Yardımcı Doçent