Neredeyim ben? Bakmaya çalışıyorum ama gri bir sis var sadece. Beni içine çeken şey ne?
Neredeyim ben?
— Doktor Bey, gözünü açmış. Görüyor mu acaba?
— Şükürler olsun. Bir haftadır ilk defa.
Üstüme eğilmiş beyazlık. Kim bunlar? Ben neredeyim? En önemlisi ben kimim?
Birden korkunç bir acı. Bu ses de ne?
— Tamam kızım, tamam. Morfin lüt…
— Yarana bakmam lazım kızım. Sekizinci gün bugün. Ben doktorunum. Bismillah…
Besmeleyi duyunca sağ elimi kaldırıp, güçlükle haç çıkartıyorum. Jadati kızar bana sonra sol elimi kullanırsam. Ama ben solağım. Çok zor oluyor.
— Anladım kızım. Demek hristiyansın. Dur bir yarana bakayım. Başının sol tarafı ve sol kolundan yaralısın. Ağır bir ameliyat geçirdin.
Doktor güzel kokuyor. Neredeyim ben?
— Fena değil, iyileşiyor. Beni net görüyor musun? Yanıt yok mu? Tamam önemli değil. Adın nedir senin kızım?
Sahi benim adım ne? Burası neresi? Shriners mı?
— Tamam önemli değil. Hemşire hanım isimsiz hastamız Hristiyan bir kadın. Yaklaşık 25-30 yaşlarında…
— Trente sept (Bu benim sesim mi?)
— Hanım kızım, demek Fransızca ile başladık. Ama şehrin yarısı zaten Fransızca konuşur. Neyse çok iyi, çok iyi. Hemşire hanım 37 yaşında bir Hristiyan kadın olarak bildirilsin resmi makamlara.
Doktorun eline uzanıyorum, aynı anda dayanılmaz bir acı….
— Dozu yarıya düşürelim artık. Yarın tekrar geleceğim, biraz dinlen lütfen şimdi.
Işık ile uyandım. Pencereden geliyormuş. Hastane penceresi. Hangi hastane? Apandisit ameliyatı olduğum mu, annemin göğsünü aldıkları mı? Annem…. Benim annem?
Anneciğim neden okuldaki çocuklar yanımdan geçerken tükürüyorlar bana? Yavrum lütfen daima Fransızca konuş evin dışında. Böyle yaptıklarında onlara Hristiyan olduğunu, burada doğduğunu söyle. Okul ile konuşacağım. Ama biz Arabız ve ülkemize döneceğiz, bunu asla unutma.
Annem nerde şimdi? Benim adımı söyler doktora o.
Ağlayarak uyandım. Nefes alamıyorum. Yatağımın başına üşüştü herkes. Benim doktorum nerde? Arapça ve Fransızca soruyorlar, ağrın nerede diye. Ağrı duymuyorum ama ağlamamı da durduramıyorum.
Doktorum geldi. Gene besmele ile eğildi. Gözlerime ışık tuttu, nabzımı saydı.
— Ağlama artık kızım. Bak kurtuldun çok şükür. Adını hatırladın mı? Evli misin, anan baban sağ mı? Kardeşin var mı?
Hiç bilmiyorum ama bir annem vardı. Onu gördüm, kömür gözlü güzel annemi. Ya babam?
Başımı sallamak istiyorum, yapamıyorum. Doktor hemşireye bir jinekolog muayenesi ayarlamasını söylüyor. Sağ yanağımı okşuyor. Küçük bir kız gibi sakinleşiyorum. Annemi bulun ama bana.
Polis beni susturamıyor bir türlü. Annemi istiyorum ve çılgınca ağlıyorum.
— Ne oldu? Kaybolmuş mu?
— Bu pis Araplar piçlerine sahip çıkmıyorlar bir türlü. Mülteci mi bu çocuk? Kim getirdi? Siz mi buldunuz?
— Dışarıdaki üniversiteliler ağlarken bulmuşlar müzenin girişinde. Okul gezisi varmış.
Sınıfını kaybetmiş.
— Okula gidiyorsa, başımızdan da atamayız. Kayıp çocuk bildiren okul olmalı.
— Maalesef komiserim. Dışarıdaki üniversiteliler de ısrarla bekliyorlar.
— İyi, iyi…. Adını, soyadını, nerde oturduğunu sordunuz mu?
Ahhh tam adımı soruyorlardı…. Doktor geldi. Sol tarafımın sargılarını açıyor.
— Bugün artık daha iyisin. Kaç tane hastanemiz devre dışı kaldı biliyor musun? Neyse şansın varmış, benim de tabii. Bu hastane sağlam kaldı şehrin biraz dışında kaldığı için. Ameliyat koşullarımız da iyiydi…. Jinekoloğun muayene raporu geldi. Evli miydin kızım? Alyans yoktu elinde. Neyse ki hamile değilmişsin. Ağır ameliyat zararlı olurdu hamile olsan.
Ağlamaya başlıyorum yeniden. Bebek istedim ben hep. Evet hatırlıyorum, hatırlıyorum. Kaç doktora taşındık. Güzel giyinmeye özen gösteriyorum. O buna kızıyor, doktora mı beğendireceksin kendini diye. Ama güzel şeyler, güzel haberler getirir demeye çalışıyorum, lafımı kesiyor. Annem demişti zaten yabanda doğmuş bu kız bizim aileye uymaz diye. En önemli hususta hem de diyor. Ağlamaya başlayınca daha da kızıyor. Senelerdir bir evlat verememişim. Ne bokuna ülkeye dönmüş uğursuz ailem. Babam hem kaçmış hem de utanmadan dönmüş seneler sonra. Ama babam... diye itiraz ediyorum. Tokadı patlatacakken…
Başka bir hemşirenin odaya girdiğini duyuyorum. Doktora;
— Polise bir genç kız gidip geliyormuş. Hem de her gün. Neredeyse çocuk sayılırmış. Ablasını arıyormuş. Patlamadan beri izini bulamamışlar. Şimdi getiriyorlar buraya eğer izin verirseniz.
Kalbim yerinden oynayacak. Annem, babam, kocam yok. Bir kardeşim mi var? Hem de çocuk diyorlar.
Kapı çalındı, başımı çeviremiyorum. Fısıltı ile konuşmalar duyuyorum.
— Patlamada savrulunca başına darbe aldığı için yüzü hala şiş ve mor. Ayrıca yarası da yüzünün büyük kısmını kaplıyor. Sakince bak, sakince konuş. Heyecanlanmasın. Konuşturmaya çalış. Adını söylemedi bize. Sen ablanın adıyla seslen, sana konuşacak mı bakalım?
Yanıma biri geliyor ve üzerime eğiliyor. Bu benim, benim güzel kardeşim. Vatana göç ettikten sonra burada doğdu, ben büyüttüm onu sayılır. Anneciğimin kanseri nüksetmişti. Beyrut’un en güzel TV spikerinin adını seçtik onun için üçümüz birlikte, Marielle….