Sevgili Hasan Reyhanoğlu, önce birkaç cümleyle kendinden ve edebiyat geçmişinden söz eder misin? |
Sevgili Müjde, kendimi klasik yöntemle tanıtmaya çalışırsam 1973 Mersin doğumluyum. İçel Anadolu Lisesi ve ODTÜ Elektrik Elektronik Mühendisliği mezunuyum. Boğaziçi Üniversitesi’nde İşletme Yüksek Lisansı yaptım. Uzun süredir Bilgi Teknolojileri alanında güvenlik, denetim gibi konularda çalışıyorum. Ülkenin büyük ve köklü kurumlarından birinin siber güvenlik ve siber risklerden sorumlu yöneticisiyim.
|
Biz seninle Murat Gülsoy’un atölyesinde “normal” zamanlarda tanıştık hatırlarsan bundan dört yıl önce, herkesin sırayla üretimlerini okuduğu bir atölyeydi. Ve sen ilk defa Mürşid’e ait bir bölüm okumaya başladığında herkesin başının teker teker dönüp sana baktığını fark ettim. Zira okuduğun metin sıradışıydı… Dili farklıydı, anlattığı zaman farklıydı, diyaloglar farklıydı, her şey farklıydı. Genelde yazarken kullandığın dil bu mu, yoksa bu Mürşid’e mi özeldi? |
Evet, tuhaf bir şekilde daha önce tanışmamışız, aynı okullarda okuyup, aynı yerlerde gezmiş olmamıza, ortak ilgi alanlarımıza rağmen. Bu dil, evet biraz farklı ve Mürşid’e özel. Ama kullanmakta, yazmakta zorlandığım bir dil değil. Farklı olmakla birlikte okurların anlamakta zorlanacağı bir dil de değil. Aileden gelen ciddi bir Arapça bilgim var, okuma yazma bilgisi dahil. ODTÜ’de Tarih Bölümünden Osmanlıca dersi almıştım seçmeli ders niyetine, uğraşmadan yüksek not almak için.
|
Romanın ilk tohumu ne zaman ve hangi vesileyle atıldı? |
Romanın ilk tohumu 2013 yılında bir arkadaşımla çıktığımız Uzakdoğu yolculuğunda atıldı. İstanbul’dan Hongkong’a uzanan uzun uçak yolculuğu esnasında bir ara hikâye gelenekleri üzerine konuşuyorduk. Ben de batıda kullanılan kurgulama geleneklerinin bir kısmının doğudan batıya geçtiğini, Binbir Gece Masalları, Hayy bin Yakzan, Şahname, Mantık at-Tayr gibi eserlerin Batı yazın sanatını etkilediğini belirtip bu kurguya benzer bir hikâye anlattım. Sonra o anlattığım kurguyu temel alan bir hikâye yazmaya karar verdim. İlk tasarı roman değildi, kısa sürede yazarım sanmıştım, öyle olmadı. Beş yıl boyunca yazdım, 400 sayfayı aşan bir roman oldu. |
Mürşid’in ciddi bir kurgusu ve farklı özellikte birçok kahramanı var. Karakterlerin içinde tarihte gerçekten yaşamış olanlar hangileri? Kurgunun ne kadarı gerçek ne kadarı senin hayalin? |
Mürşid tarihsel kişileri ve kimi gerçek olayları konu eden kurgusal bir roman. Bir tarih anlatımı değil. Halife Harun Reşid ile Halife’nin eşi Zübeyde, cariyesi Halise, veziri Yahya Bermekî, süt kardeşleri Cafer ile Fazl, cellat ve muhafızı Mesrur tarihte yaşamış karakterler. Romanda yer alan tarihe mal olmuş başka karakterler de var.
|
Bir önceki sorunun devamı olarak kahramanların temsil ettiği döngüyü planlarken daha doğrusu romanın iskeletini oluştururken özel bir yöntem izledin mi? Bununla varmak istediğin nihayet tam olarak neydi? |
Romanın tümü henüz ben yazmaya başlamadan önce çerçeve olarak belirmişti. Ancak bu çerçevenin inandırıcılığı yoktu. Çerçeve hikâyede adalet konusu mesele edilmiyordu. Basit bir mistik anlatı üzerinden ayağı yere basmayan, tarihsel gerçeklerle ve karakterlerle örtüşmeyen ibretlik bir kıssa anlatılıyordu. Yerli yerine oturtmak, ayağını yere basmak için bütün dönemi uzun uzadıya okuyup, inceleyip, değerlendirirken karakterleri, en gerçeküstü olanları dahil, gerçekmiş gibi düşünüp öyle yazmaya çalıştım. Epey uğraştan sonra yapabildiğime ikna oldum. Nihayetinde amacım adalet kavramını enine boyuna, her yönüyle gerçek meseleler ve bu meselelere önerilen çözümler üzerinden irdelemekti. Bir de gerçek üstü öğelerle, efsanelerle, masallarla, karakterlerle bezeli olsa da ayakları yere basan, ideal okurumu tatmin eden, iyi bir hikâye anlatmak istiyordum. |
Arapçayı çok iyi biliyorsun. Mürşid’te Arapçadan çevirdiğin çok güzel şiirler var. Bunların çevirisini yaparken anlam veya ritim kaybı olduğunu düşünüyor musun? |
Düşünmüyorum. Arap şiiri üzerine de Türk şiiri üzerine de çalışmıştım. Türkçeyle uğraşım başka dillerle olandan kat kat fazladır. Dönemin Arap şiirinde ritim duygusu çok önemli. Benim de 13 yıllık bir ritim geçmişim var, ritim ustalarıyla. Okay Temiz’le Afrika, Engin Gürkey ile Latin ritimleri çalışmıştık. Mısırlı Ahmet ile tüm Ortadoğu ve Anadolu ritimlerini gezdik yedi yıl. Ritmi anlaması zor olmadı. Çeviriler esnasında dersime çalıştım; her beyit, her sözcük için yeterince düşündüm, uygun sözcükleri, söz dizilerini aradım.
|
Mürşid’in dünyaya gelişi ve yayımlanması kaç seneni aldı? |
Fikir 2013’te vardı. Ama yüksek lisans yapıyordum, yazacak durumum yoktu. Yazabileceğim ilk fırsatta, 2014 Nisan’da yazmaya başladım. Bitmesi 2018 Haziran’ı buldu. Arada kızım doğdu tabii, gecikmenin bir sebebi de canım kızımdır 😊. Kucağında dünya tatlısı bir bebek varken insanın yazası gelmiyor.
|
Yazma süreçleri benim özel ilgi alanım o yüzden şunu öğrenmek istiyorum, Mürşid’i yazarken seni en çok zorlayan bölümler ve/veya karakterler hangileriydi ve neden? En çok hangi aşamada oyalandın? |
Kurguda yer aldığı haliyle farklı bölümlerde aynı karakterler aynı sahneye dönüp yeniden tartışıyorlar. Bunları farklı bakış açılarından görüyoruz. Bu sahneleri yazarken çok oyalandım. Sanırım etkili bir sahne olmasından çok gerçekçi bir sahne olmasına odaklandım. Bunu yapabilmek için o karakterin tüm geçmişini, kitapta yer alan tüm halini, sözlerini hem kendinin hem başkasının bakış açısıyla ne söyleyip ne kastettiğini irdelemek gerekiyordu. Uğraştırdı. |
Bu yarattığın karakterler içinde beraber olmaktan en hoşnut oldukların kimlerdi ve Hasan Reyhanoğlu’na yakındı? |
Vakanüvis Vakkas Dede bana en benzeyen karakter desem komik olur tabii. Bin yaşını aşmış bir adam; ama onun hayata, yaşamaya, okumaya dair bazı fikirlerini kendimden ödünç verdim. Diğer yandan roman karakterlerinden Behlül’ü yazmak çok keyifliydi. Bana benzediği için değil de sınırsız bir yaratıcılığa olanak sağladığı için. Düşünün ki adam deli muamelesi gören, tutarsız, manasız hareketleri olan bir insan. Mezarlıkta münzevi bir hayat yaşıyor. Fakat zeki, eğitimli ve hatta doğaüstü bir sezgisi var. Karşısında tarihin gördüğü en ihtişamlı, en kuvvetli halifelerden biri olsa da onunla tereddüt etmeksizin didişebiliyor.
|
Bir roman için yola çıkarken, süptil bir fikirden, gizli örtük bir mesajdan ya da gayet iddialı bir hükümden ilham alabiliyoruz. Her nasıl yola çıkarsak çıkalım yol ya da kervan bizi başka bir yere sürükleyebiliyor ve biz buna gönüllü razı oluyoruz. Bu anlamda Mürşid’i yazarken seni yoldan çıkaran fikirler oldu mu? Olduysa bunlar seni asıl yapmak istediğine yaklaştırdı mı? |
Elime kalem aldığımda ne yazacağımı biliyordum demiştim ama bitmiş halinin bir roman için yeterli olmayacağını düşünüyordum. Bizlere benim mezun olduğum ODTÜ Elektrik-Elektronik Mühendisliğinde bir şey öğrettilerse o da dersimizi iyi çalışmamız gerektiğidir. Ben de oturup döneme, karakterlere ilişkin bulabildiğim her şeyi, sadece Türkçe yazılmış değil, İngilizce ve Arapça kaynaklar dahil her şeyi okudum. Kitaplar, makaleler, ansiklopediler, birkaç doktora tezi okudum, döneme ilişkin Arapça bir dizi izledim. Arka plan kolaydı benim için, arka plana doğmuştum zaten ama dönemi anlayıp karakterleri esasınca tahlil edince romanda sırıtan yerler, tutarsızlıklar kendiliğinden çözüldü, anlam kazandı. Sonrası yazmaya ilişkin bir emekti.
Bütünüyle değerlendirirsem, en başında bu kadar uğraşmak zorunda kalacağımı sanmıyordum. Gelgelelim bu uğraşın bana bu denli keyif vereceğini bilmezdim. Yazmak daha çok bir yolculuk gibi, romansa sonunda varmak istediğin yer. Benim yolculuğum beklediğimden uzun ve meşakkatli geçti ama öğreticiydi, doyurucuydu, keyifliydi. Vardığım yerse varmayı hedeflediğim yerden çok daha güzel ve tatmin ediciydi şüphesiz. |
Okurlarından gelen tepkileri merak ediyorum? En çok hangi konularda beğeni aldın? Dil mi anlatı mı? Hikayeler mi? Karakter oluşturma mı? Kurgu mu? Kritik aldığın noktalar oldu mu? Bu arada kitabın kapağı efsane… |
Beğeniden çok şaşkınlık. Çocukluğumu bilenler için şaşırtıcı değil elbet ama lise hayatım sonrasında tanıştığım kişiler için romanın mevzu ettiği meselelere dair bir roman yazmam sürpriz oldu. Öyle bir iş yapmıyorum, öyle bilinmiyorum. Tamamen farklı bir kariyer yolum var.
Eleştirildiğim en önemli konu, hikâyenin sonunda Zübeyde’ye iki çift lafı esirgemiş olmam. Yapmamayı tercih ettim. Ben Zübeyde’ye taraflı bir gözle bakmadım. Tarihin gördüğü en güçlü, muteber sultanlardan Zübeyde. Temsil ettiği makama, ailesine, atalarına dair hassasiyetleri var. Fıtratınca, gereği neyse onu yapıyordu. Aksine iki çift laf edilip kışkırtılması herkese zarar. Lakin ya fazla duygusal davranıyoruz ya da eksik bıraktığım bir husus var, tam anlatamadığım. Belki ben de düz okur olsam duygusal davranmak isterdim, bilmiyorum. |