Sunuş

"Zor günlerden geçiyoruz"

Yener Aydın (EE'76)

Maraton

8 Kasım’da bir günde dünyayı koşuyoruz

ODTÜMİST'den Haberler

ODTÜ Rektörüne

ODTÜMİST'den Haberler

Ulus ODTÜ Park

Ekonomi

Genç İşsizliği, İstihdam ve Lir Kuşları

Ali Rıza Güngen (ADM’03)

Uzaktan Eğitim

“Müzik değişince dans da değişir”

Prof. Dr. Soner Yıldırım

Anma

Prof. Dr. Ayten Coşkunoğlu Bear’ın Ardından

Prof. Dr. Gölge Seferoğlu

Anma

ODTÜ bir çınarını daha yitirdi

Prof. Dr. M.Volkan Atalay (EE'87)

Anma

Fahri Doğu........

Yaşar Morpınar (CHE’78)

bi' Dünya ODTÜ'LÜ

Tüm dünyadaki ODTÜ’lüler buluştu

Kitap

Hikayesini Arayan Gelecek

Bekir Ağırdır (MAN'79)

Edebiyat

Pascual Duarte ve Ailesi

Nükhet Tüzüner Tuncay

Edebiyat

Mürşid’in katmerli hikayesi

Müjde Alganer (MAN’93)

Fotoğraf Çalışma Grubu

Karantinayı kitaplaştırmak…

FÇG – Karantina Projesi Ekibi

Felsefe

Korona Günlerinde Felsefeye Devam

Gezi

Ilgaz’ın eteklerinde bir doğa ve kültür vahası

Gülsen Kırbaş

Mentorluk

Yeni bir başlangıç yapıyoruz

Burstan Haberler

Destekçilerimiz

ODTÜMİST'den Haberler

Söyleşi-Gezi-Etkinlik

Burstan Haberler

Salgın döneminde burs faaliyetlerimiz

Necmettin Oktay (76/OR-STAT)

Burstan Haberler

Burs İstatistikleri 2015-20

Uzaktan Eğitim

“Müzik değişince dans da değişir”

Prof. Dr. Soner Yıldırım

Covid-19 salgını nedeniyle mart ayında zorunlu olarak geçilen uzaktan öğretim, birçok üniversitemizi, öğretim elemanlarımızı ve öğrencilerimizi hazırlıksız yakaladı. Yükseköğretim sisteminde yapılacak basit düzenlemeler, uzaktan eğitimde yaşanmakta olan aksaklıkları çözebilir. ODTÜ Eğitim Fakültesi Bilgisayar ve Öğretim Teknolojileri Eğitimi Bölümü'nden Prof. Dr. Soner Yıldırım, yükseköğretimde online derslere etki yapan faktörleri ve başarılı bir uzaktan eğitim için alınabilecek önlemleri Baraka okurları için kaleme aldı.

 

“Müzik değişince dans da değişir” başlığını özellikle bu yazımda kullanmak istedim. Çok sevdiğim bir Afrika atasözü. Sanırım zorunlu uzaktan öğretime başladığımız dönemden bu yana yaşadıklarımızı çok iyi özetliyor. Peki Mart ayından bu yana ne olmuştu? Gelin birlikte hatırlayalım.

 

13 Mart 2020 tarihinde bütün eğitim kurumları eğitim öğretim faaliyetlerine ara vermek zorunda kaldılar. Çünkü yeni virüs salgın haline dönüşmüş ve insan yaşamı ciddi tehlike altındaydı. İlk zamanlarda bunun gelip geçici bir şey olduğunu sanmak çok da garip gelmedi hiçbirimize. Ancak zamanla anladık ki bu durum hiç de bizim tahmin ettiğimiz gibi geçici bir durum değil.

 

Mart ayında acele ile başladığımız uzaktan öğretim birçok üniversitemizi, öğretim elemanlarımızı ve öğrencilerimizi hazırlıksız yakalamıştı. O yüzden birçok kurum bu konuda çok bocaladılar. Hatta bazı yüksek öğretim kurumlarında gerekli teknik altyapının bile kurulmadığı, LMS (Learning Management System – Öğretim Yönetim Sistemi) altyapısının bile hayata geçirilmediği anlaşıldı. Tabii ki bu ihmalkarlığın bedelini binlerce öğrenci ödemiş oldu. Altyapı eksikliği yüzünden ne kaliteli içeriğe ne de öğretim elemanlarına ulaşabildiler.


Öğretim elemanları tarafında da durum çok farklı değildi. Bazı öğretim elemanları belki de hayatlarında ilk defa online öğretim için bir şeyler yapıyor hatta bazı yazılımları ilk defa kullanıyordu. İşin özeti insanların eline bir gün öncesinde bir keman tutuşturup onlardan keman çalmayı öğrenmelerini istedik ve ertesi gün de bu insanlardan konser vermelerini istedik. O yüzden çok kötü seslerin çıktığı bir konser dinlemek zorunda kaldık. Zamanla notasız seslerden ve gürültüden arınmaya başlasa da hala konseri zevk alarak dinleyenlerin sayısı oldukça az. Peki neden?

 

Bu yazıyı Covid19 salgınından önce yazmamı isteseniz ve “başarılı uzaktan öğretim nasıl yapılır” diye sorsaydınız size birçok şey anlatırdım. Özelikle Mansureh Kebritchi, Angie Lipschuetz, ve Lilia Santiague tarafından yazılan ve Journal of Educational Technology Systems dergisinin 2017 yılındaki 26. sayısında (v.26) basılan “Issues and Challenges for Teaching Successful Online Courses in Higher Education: A Literature Review” başlıklı makalelerini okumanızı önerirdim. Bu çalışmada yazarlar, yükseköğretimde başarılı online derslere etki yapan faktörleri literatürde incelemişler ve güzel bir sentez yapmışlar.  İsterseniz bu çalışmayı size kısaca burada özetleyeyim. Makalenin tamamına ise buradan ulaşabilirsiniz.
 

Yazarlar bu literatür taramasına dayalı çalışmalarında online derslerin üç temel faktörden etkilendiğini gösteriyorlar. Bunlar:

(1) Öğrenci ile ilgili faktörler,

(2) İçerik ile ilgili faktörler ve

(3) Öğretim elemanı ile ilgili faktörler.

 

Ben kısaca bu faktörleri size burada özetleyeyim.

 

Öğrenci ile ilgili faktörler: Öğrencilerin o dersten beklentileri o derse olan ilgilerini ve katılımlarını etkilemektedir. Örneğin öğrenciler online derslerde anında geri bildirim almak isterler ve bu geribildirim süresi uzadıkça derslere olan ilgileri de azalır. Bu nedenle öğrencilerin beklentilerine cevap verebilecek bilgilendirmeleri ve dersin veriliş yöntem ve felsefesinin bilgisini dersin başında öğrencilere sunmak onların beklentilerini de şekillendirecektir. Dersin ilk haftasında detaylı hazırlanacak bir izlencenin dersin başarısındaki yerini göz ardı etmemek lazım.

 

İçerik ile ilgili faktörler: Etkili online ders içerikleri ancak öğretim elemanlarının çabası ile mümkün olacaktır. Yüz yüze eğitim için geliştirilen içeriklerin aynen online ortama taşınmasının herhangi bir başarı hikayesi yaratamayacağını Mart ayından bu yana gözlemledik. Ancak bu içeriklerin geliştirilmesi için öğretim elemanlarının hem teknik hem de pedagojik desteğe ihtiyaç duyduklarını ve daha fazla geliştirme zamanı gerektiğini de unutmamalıyız. Bazı teşvik sistemlerinin öğretim elemanlarını bu konuda cesaretlendireceğini ve motive edeceğini de unutmayalım. Etkili online içeriklerin geliştirilmesinde öğretim elemanları şu basit ilkeyi akıllarından çıkarmamalıdır. Online dersler “öğrenci ve öğrenme merkezli” oldukları taktirde etkili olacaktır. Bu nedenle online dersler öğrenciler arasında etkileşimi öne çıkaran ve öz değerlendirmeyi destekleyen stratejiler içermelidir. Son alarak online öğrenmede içeriğin anlamlı ve ilişkilendirilmiş parçalar halinde sunulması öğrenmeyi kolaylaştıracaktır.

 

Öğretim elemanı ile ilgili faktörler: Online derslerle birlikte öğretim elemanları pedagojik, sosyal, yönetimsel ve teknik rolleri de üstlenmişler olurlar.  Bu rollerin her birini öğrenmek öğretim elemanının ciddi bir zamanını alacaktır. Öncelikle öğretim elemanının teknoloji kullanımı ile arasındaki engellerin kaldırılması gerekir. Sonrasında ise yüz yüze eğitimdeki öğretim alışkanlıklarının online öğrenmeye dönüştürülmesinde ona yardımcı olunması gerekir. Yıllardır yüz yüze eğitime alışmış insanların bir anda online derslere adapte olacaklarını beklemek tabii ki bir hayal. Bunun çok zaman alacağını ve online derslere hazırlık için öğretim elemanlarının daha fazla zamana ihtiyaçları olduğunu unutmayın lütfen. Bu sürenin yüz yüze eğitime kıyasla en az 2-3 kat olduğunu düşündüğümüzde bir öğretim elemanının online verebileceği ders sayısını da anlamış olursunuz.

 

Dediğim gibi pandemiden önce konuşsaydık bu makalede anlatılanlara çok benzer öneriler sunardım sizlere. Ancak maalesef bu değişim planlı ve isteğe bağlı olmadı. Zorunlu ve kısa sürede oldu. Bu da birçok problemi beraberinde getirdi. Buna rağmen yükseköğretim sisteminde yapılacak basit düzenlemeler ile bu problemlerin bazıları çözülebilir. Aşağıda bu önerileri sizlerle paylaşmak istiyorum:

 

1. Öncelikle her konunun ya da her dersin online öğretim için uygun olduğunu düşünmek çok büyük yanılgı olacaktır. Özellikle etkileşim ve uygulama gerektiren içerikler online derslerde etkili şekilde öğrenilemeyebilir. Bu tür zorunlu yüz yüze etkileşim ya da uygulama gerektiren derslerin dönemleri değiştirilebilir ve pandeminin biteceği beklenen yaz aylarına kaydırılabilir. Pandemi döneminde açılan dersler online öğretime ve etkileşime daha uygun dersler arasından seçilebilir. Ya da yüz yüze uygulama gerektiren kısımlar pandemiden sonra tamamlanır ve öğrenci dersi ileri bir dönemde tamamlayabilir. Aksi taktirde bazı şeyleri öğretiyorMUŞ gibi yapmak yapabileceğimiz en büyük hata olur.

 

2. Her akademik birimde (tercihen her bölümde) bir teknik ve pedagojik destek birimi oluşturulması gerekir. Öğretim elemanlarının online ders içeriği geliştirebilmeleri için gerekli ve tek koşul budur. Bu kişilerin “öğretim tasarımı” ve “online öğretim araçları” konusunda eğitimli ve deneyimli kişiler olması gerekir. Bu tanıma en iyi uyan meslek grubu “Öğretim Teknolojileridir”. Her bölümde tam zamanlı olarak işe alınmaları gerekir. Eğer bölümlerde hali hazırda asistanlık ya da öğretim elemanlığı görevi olan kişilerden böyle bir destek grubu oluşturursanız, bu etkili ve sürdürülebilir olmayacaktır. Hali hazırda bir sürü yükü olan kişilerin diğer öğretim elemanlarına sürekli destek sağlamalarını beklemek temelsiz bir iyimserliğin ötesine gidemeyecektir.

 

3. Öğrencilerin bir dönemde 7-8 dersi online almalarını beklemek ve bu derslerde başarılı ve mutlu olmalarını beklemek de iyimserliğin ötesine geçemeyecek bir beklentidir. Şunu unutmayalım ki online öğrenme hem öğrenen hem de öğreten için yüz yüze eğitime göre daha uzun süre alır. Bunun başarılması için hem öğrencilerin hem öğretim elemanının o derse daha fazla süre ayırması gerekir.  Bu nedenle öğrenciye bir dönemde 7-8 ders aldırmak yerine online ders dönemleri aynen yaz okulunda olduğu gibi 7 haftalık dönemlere bölünüp, bir ders haftada 2 gün yapılabilir. Böylece öğrenci dönem boyu sadece 2-3 derse odaklanmış olur. Bir dönemde öğrencilerin 7-8 online ders almalarını beklemek yüz yüze eğitimin aynen online öğretime taşınmasıdır ve bunun başarılma ihtimali yoktur.

 

4. Özellikle 100+ öğrenci ile kalabalık sınıflarda yapılan derslerde tek bir öğretim elemanı ile başarılı öğretim yapmak da gerçekçi değildir. Bu tür derslerde öğrenciler ile resitasyon (recitation) yapabilecek, onların sorularına anında cevap verebilecek ek öğretim elemanlarının bu derslere eklenmesi gerekir. Yeterli asistan desteği olmayan bölümlerde bu görev üst sınıflardan, yüksek lisans ya da doktora yapan öğrenciler arasından seçilmiş nitelikli ve istekli “tutor”larla başarılabilir. Hatta alanında başarılı olmuş gönüllü mezunlar da buna destek olabilirler. Bu tür öğrenme toplulukları öğrencilerin derslere katılımını ve başarısını çok artıracaktır.

 

5. Son olarak benim çok önemsediğim bir konuya dikkat çekmek istiyorum. Online sınavlar yaparken sınavlarda mutlaka gözetmemiz gereken içerik ve yapı geçerliliklerini korumamız lazım. Sırf kalabalık sınıflarda objektif test yapacağız diye güçlük index’leri eşit olmayan soru maddeleri ile bir havuz oluşturup soruların her öğrenciye rastgele gelmesini sağlayan teknolojiler kullandık diye geçerli bir sınav yapmamış oluruz. Her sorunun ekranda ne kadar gözükeceğine bile sistemin karar verdiği bir ortamda her öğrencinin aynı soruya farklı zaman ayırmak isteyeceği gerçeğini tekrar hatırlatmak isterim. Aksi taktirde bilgiyi değil hızı ölçmeye başlarsınız.  İstendiği taktirde sınavlar için de birçok çözüm üretilebilir. Her ildeki üniversiteler ve ODTÜ mezunları aracılığı ile öğrenciler sınavlarını kendi illerinde güven içinde alabilirler. Yeter ki “elinizde çekiç var diye her şeyi çivi olarak görmeye başlamayın.” Aksi taktirde sınav yapıyorMUŞ gibi yaparız.

 

Sözün Sonu: Üniversiteler Pandemi gibi bir zorunluluk olmasa rahatlık alanlarının dışına kendiliğinden çıkarlar mıydı çok emin değilim. Ortalama yaşam süresinin 90-100 yıl aralığına oturacağı bu neslin ileride online öğretim dışında pek de bir seçeneği yok. Bu nedenle bu hızlı ama kontrolsüz değişimin birçok olumlu çıktısı da olacaktır, eminim. Ancak her yazımda kullandığım şu analojiyi bu yazımda da tekrarlamak isterim. Teknolojinin eğitimde 2 farklı kullanım şekli ve etkisi vardır. Ya fondöten olarak ya da merhem olarak kullanabilirsiniz. Teknolojinin fondöten etkisi özellikle yöneticilerin en sevdiği kullanım şeklidir, çünkü kısa sürede çok fark yaratır. Teknolojinin merhem etkisi ise zaman alır ve bazen acı verir. Ama çıktıları uzun vadeli ve kalıcıdır. Bu süreçte yükseköğretim kurumları teknolojiyi çekiç olarak görüp her şeye çivi gibi bakmaya başladıklarında, bu kurumların arasında zamanla hiçbir fark kalmayacak bu yüzden de hepsi birbirine benzeyip sıradanlaşacaktır. İşte önümüzdeki yol ayrımı budur. Bu rol ayrımında doğru yolu seçecek üniversiteler ileride de var olmaya devam edeceklerdir. Bu farkı yaratacak da kurumlardaki insanların nitelikleridir. Unutmayın “Müzik değişince dans da değişir.”

 

Sağlıcakla kalın…